YURTTA OLUP BİTENLER disine, arzuladığı metni verdiğinde kurnaz kurnaz parladı. Süleyman Demirelin önündeki metin, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ce- mal Turalın Milli Savunma Bakanı- na yazdığı ve gizli kalması, en azın- dan gazeteye verilmemesi gereken mektuptu. Türk Ordusundaki eski ekolün bu saygıdeğer temsilcisi, kendi samimi bir inancını, emrinde- ki kuvvetlerin tamamına da male- derek Milli Savunma Bakanına bil- diriyordu: Ordu disiplini bakımın- dan, 21 Mayıs suçlularının affını doğru bulmuyordu. Demirelin gözleri, eline geçirdiği bu metni kaç türlü kullanabileceği düşüncesiyle parladı. Aman Allah! Önce ve en önemlisi, parti içindeki büyük rakibi Saadettin Bilgiçi vu- racaktı. Bilgiç, gene bir ihtiyatsızlık yapmış. Eski Harbiyeliler Derneği- ne gitmiş, oraya fahri üye olmuş, bir de yüz lira vermiş, onların dâva- larını savunma sözü vermişti. De- mirelci kaynaklar, bunu haber al- dıklarında, havadisi gazetelere u- çurmakta gecikmemişlerdi. Şimdi Turalın ihtiyatsızca yazılmış mektu- bu, Silâhlı Kuvvetlerin Bilgiç aley- hinde vaziyet aldıkları, yani Demi- reli destekledikleri şeklinde gösteri- lebilir, böylece parti içinde Genel Başkan bir kuvvet iğnesi yemiş o- lur, hâlâ devam eden bazı endişeler dağılırdı. Sonra, vaad edilmiş af dolayısıy- kıpırdanmış- la eski Demokratlar lardı ve ağırlıklarını Başbakan üze- rinde hissettiriyorlardı. Bu tazyike AP çevrelerinde verilen isim "Baya- tın Faturası"dır. AP'nin zaferi ney- di? DP'nin eski Umum Müdürünün eseri miydi? Bu, elbette ki DP'nin zaferiydi ve "İstismarcı Demirel" bu zaferin sahiplerine, istediklerini artık ödemek zorundaydı. İstenilen, siyasi haklar olmasa bile, "bir ta- kım haklar"ın iadesiydi. Seçmek ve seçilmek, o Yassıada (hükümlüleri için Anayasa tarafından menedil- mişti. Ama bunlar, partilere, bir kanun çıkarılırsa girebilirler ve ora- lara hâkim olabilirlerdi ya.. Hem, bu maksadın mükemmel bir de ka- muflâjı mevcuttu. Avukat, doktor, mühendis Yassıada mahkümları mesleklerini icra ediyorlardı. Ama mahkümlar vardı, vaktiyle öğret- men, müsteşar, umum müdür, yani devlet memuruydular. Bunlar, mede- -- haklarından mahrum oldukları i- çin görevlerine dönemiyorlardı. Bu, haksızlık değil miydi? Akıllı Demirel bu, "medeni hak- lardan mahrumiyet cezası"mn kal- dırılmasının altında nelerin yattığı- nı bildiği ve bunun kendi başına ge- tirebileceği tehlikeleri gördüğü için kafa sallamaya hiç niyetli değildi. Ama, açıktan vaziyet alacak medeni cesaret de AP Genel Başkanının ta- biatı içinde yoktu. Şimdi, Kara Kuv- vetleri Komutanının mektubu Demi- rde fırsat veriyordu. Eski Demok- ratlarla 21 Mayıs suçlularım birleş- AKİS tirdi ve bunların affının önüne Or- duyu çıkardı mı, elini yıkayıp dert- ten kurtulabilirdi. Mektubun daha ne faydaları yok- tu ki? Havuz ve balık hikâyesi Kara Kuvvetleri Komutam Orge- neral Cemal Turalın, keyifli an- larında yakınlarına sık sık anlattığı bir hikâye vardır. Tural böyle anlar- da etrafını çevreleyenlere çatık kaş- larla baktıktan sonra, — Bir havuz var, bunun kena- rında da içi balık dolu bir kava- Z... Kavanoz devriliyor, içindeki balıklar da havuzun içine karışıyor- lar..." diye girizgâh yapar, bir an susar ve ortaya sorar: — Bu işte kabahat havuzda mı, balıklarda mı, kavanozda mı, kava- nozu devirende mi, yoksa kavano- zu havuzun kenarına getirip bıra- kanda mı? Ardından, sıra ile etrafındakilere sormaya başlar: "— Suç kimde?" "— Havuzda!" "— Bilemedin!.. kimde?" "— Kavanozda!" Sen söyle, suç p "— Sen de bilemedin! Böylece, soru herkese tekrarla- nır, mümkün olan bütün ihtimaller sıralanır ve buna rağmen Tural hiç bir cevabı kabul etmez. Bu hikâye Genel Kurmay Başkanı Sunay ve Orgeneral Tural Zincirin halkaları 11 Aralık 1965