SİNEMA karışımı gibi görünmektedir : Gözüpek, tek başına bileğinin gücüyle herşeyi halleden, gerektiği vakit göz kırpma- dan adam öldüren, kadınların kendi- sine dayanamadıkları polis hafiyesi tipi... Ama James Bond bununla kal- mamaktadır ve aradaki başkalık sadece Bond'un kullandığı vasıtalardan ile- ri gelmemektedir. Gerçi Bond'un yu- karıda adı sayılanların ve benzerle- rinin aklından bile geçmiyen yepyeni, "ultra-modern" O vasıtalardan yarar- lanmaktadır: Atom infilâkinden "la- ser" ışığına, alev makinesinden sis makinesine, helikopterden Özel yapı- da otomobillere kadar.!. Ama bu, işin dış görünüşüdür. Asıl önemli yön, Ja- mes Bond'un temsil' ettiği dünya gö- rüşü, siyasi tutumu, ahlak anlayışı- dır. Soğuk sava; ürünü Üç Bond filminin yönetmeni olan Terence Young, Bond'un bu yanını çok güzel belirtiyor: "Bay Bond kor- kunç bir tiptir, bir sadisttir. Zalim, vahşi bir insandır... SS'lerin yanında olsaydı harikalar yaratırdı. Bana ka- lırsa, Bay Bond, geri zekâlı biridir." Bond filmlerinden ortaya çıkan so- nuca göre Batının bu yeni kahramanı- nın kişiliği şudur: Bond Batının hiz- metinde -daha doğrusu sadece anglo- saksonların hizmetinde- olan bir gizli ajandır. Nerede zorbalıkla, şiddetle çözülecek bir mesele varsa, şefleri ora- ya Bond'u yollarlar. Bond da çok defa aslında ne yaptığının, niçin yaptığı- nın farkında bile olmaksızın bu mese- leleri kendine has usullerle "çözer" Her ne hikmetse Bond'un bütün işi gücü doğulularla uğraşmaktır. Bu do- İKİ DEV YAZARIN DEV ESERİ MAUROİS AMERİKA'YI ARAGON RUSYA'YI ANLATIYOR İKİ DEV Amerika tarihi ve, edebiyatı üzerine yazdığı eserlerle bu Konuda bir-otorite olduğunu kabul ettiren Fransız Akademisi üyesi Andre Maurois Amerika Birleşik Devletlerine, ünlü şair Aragon da Sovyet- ler Birliği'ne giderek: üç yıllık bir çalışmadan ortaya koydular. sonra bu dev eseri PAZAR GÜNÜ AKŞAM GAZETESİNDE (AKİS: 624) AKİS gulu bazan bir rustur ("Rusyadan Sev- gilerle"), bazan bir çinlidir ("Gold- finger"). Ama Bond bununla kalma- maktadır: Düşmanların büyük çoğun- luğu mutlaka beyaz ırkın dışında olan- lardır, ya zencidir, ya san ırktandır, ya da melezdir. Böylelikle Bond, bir yandan soğuk savaşı (o sürdürmekte- dir, bir yandan Batının Doğu hak- kındaki oönyargılarını tekrarlamakta- dır, bir yandan, da "üstün insan - aşa- ğı insan" görüşünü, yani nazi felsefe- sini temsil etmektedir. Zaten Bond'un kendi yönetmeninin "SS'lerin yanın- da olsaydı harikalar yaratırdı" demesi de bundan dolayıdır. - Düşmanlarını tabancayla tüfekle, iaser ışığıyla, elek- trikle, makineli tüfekle, işkence yapa- rak öldüren Bond aynı zamanda su ka- tılmamış bir sadisttir. Bond'un cinsi- yet anlayışı da öbür tutumlarına uy- gun düşmektedir: Her macerasında en azından yarım düzine kadınla yatıp saikan Bond filmlerinde (e teşhirciler, röntgenciler, seviciler, yatak sahnele- ri, göbek dansları, kadınlar dövüşü birbirini kovalamaktadır. Su katılma- mış bir sadist olduğu kadar su katıl- mamış bir kadın düşmanı da olan Ja- mes Bond için kadın güvenilmez, her türlü tehlikeyi getirebilecek, kötülük kaynağı, cinsel isteklerinin kölesi bir yaratıktır ve onunla ancak yatak ar- kadaşlığı yapılabilir. James Bond film- leriyle rekabete kalkışmak isteyen si- nemacılar bu noktada ellerine bir fir- sat geçirmişler ve kadınların âhını çı- karmak için beyazperdeye dişi James Bond'lar sürmeğe başlamışlardır. Ja- mes Bond ne kadar kadın düşmanıysa, bunlar da o kadar erkek düşmanıdır- lar . Bütün bunlar gözönüne alınınca, James Bond tipinin ortaya atılması da, bu tipin 1965 yılında Batının "kah- raman" örneği olarak benimsenmesi i de tamamiyle bir tesadüf eseri sayıla- maz, James Bond, 1965 Batı dünyasın- da rahatlığın; refahın, medeni vasıta- ların ve teknolojinin sağladığı kolay- lıkların sonuna erişmiş insanların dün- ya görüşünü yansıtmaktadır: Kendile- rinin dışında kalan insanlara küçüm- seyerek, düşmanca bakmak, onlara ala- bildiğine yabancı kalmak, aşırı ferdi- yetçilik, önüne geçilmez bir iç sıkıntı- sı ve cansıkıntısı, cinsel bakımdan bir tatminsizlik, en uc derecesine var- mış bir kadın düşmanlığı... 13 Kasım 1965 tam