TİYATRO Istabul Muhsin Ertuğrulun çilesi.. Dünyanın en geri kalmış, en bilgisiz memleketinde, en örümcekli kafa- ların bile saygı duyup elini öpecekle- ri bir tiyatro adamımız var. Bu adam elli 'yılı aşkın sahne hayatında bu memleketin sanatına çok önemli hiz- metlerde bulundu. Ramazan aylarının dışında seyircisi bulunmayan tiyatro- muza bir değil, beş değil, otuz tiyat- romuzu besleyecek yüzbinlerle seyirci, bu seyirci kitlesini doyuracak yüzlerle sanatçı yetiştirdi. Daha önemlisi, ti- yatronun bir eğlence yeri değil, bir kültür, eğitim ocağı olduğu fikrini bir ömür boyu savundu. Birinci Dünya Savaşının eşiğinde bir "düşüt" halin- de doğmuş ve Cumhuriyetin ilk yılla- rında köhne bir vodvil tiyatrosu hali- ni almış olan eski Darübedayiden İs- tanbulun ilk düzenli, sürekli Şehir Ti- yatrosunu meydana getirdi. Bu tiyat- roda İstanbul seyircisine dünya reper- tuvarının en seçkin oyunlarını tanıttı, kendi yazarlarını kazandırdı. Bu tiyatro adamının Muhsin Ertuğ- rul olduğunu yalnız istanbullular de- gil, tiyatroya giden ve bu sanatı se- ven her türk aydını bilir. Muhsin Er- tuğrul bugün yetmişini aşmıştır, ama hâlâ, ilk günün heyecanıyla görevi ba- şındadır. Etrafına topladığı bir avuç idealistle, sanatlarım Batı Üniversite- lerinde ve sanat topluluklarında öğ- renmiş kültürlü gençlerle, Şehir Tiyat- rosunu beş ayrı sahne üzerinden iki milyonluk İstanbul halkına seslenen, onlara gerçekleri gösteren, iyiyi, doğ- ruyu, güzeli anlatan bir gerçek sanat kurumu haline getirmeği başarmıştır. Şimdi, ellibeş yıllık çetin bir uğraş- manın mükâfatı olarak Muhsin Er- tuğrula, İstanbul halkım temsil eden Belediye Meclisinin lâyık gördüğü şey nedir? Kurduğu tiyatroya adının ve- rilmesi mi? Fuvayyesine büstünün di- kilmesi mi? Yoksa son yıllarım rahat, huzur içinde dinlenerek (o geçirmesini sağlıyacak bir (o olağanüstü armağan mı? Ne gezer!.. Tiyatro dergisinde yaz- dığı bir yazıyı» dergi sayfalarım kesti- rerek çıkartmak ve kendisini Haysiyet Kuruluna vermek! Muhsin Ertuğrul tiyatronun Haysi- yet Kurulu tarafından sorguya çekil- meyi elbette ki gülümseyerek bekleye- cektir. 30 Ekim 1965 Oyun: Mi) "Ferhâd ile şirin" Nâzını Hikmet atro: Gülriz Sürüri Sahneye koyan: - Engin Cezzar topluluğu (İstanbul Tiyatrosu), Dekor: Oğuz Oktay. Kostüm: Mevhibe Hasa. Konu: Yazar, bildiğimiz aşk masalından realist, kendi dünya görüşüne uygun bir metin çıkarmış. Sevdiğine kavuşmak için koca dağı delip suyu şehre akıtmayı kabul eden Ferhâd, Şirin için başladığı o insanüstü işi top- lum yararına tamamlıyor. Böylece Mehmene Banunun, kızkardeşini, kendi gönlünü kaptırdığı delikanlıya vermemek için, kıskançlıkla koştuğu şart ki- şisel bir duygu uğruna katlanılan bir çaba olmaktan çıkıyor, susuzluktan kırılan insanların mutluluğu uğruna edinilmiş bir amaç oluyor. Yazar, yüz- yıllık aşk masallarından bile ferdi (o duyguların belirli bir dünya örü yararına nasıl silindiğinin ve bunun yerine toplumcu fikirlerin nasıl "ika- me" edildiğinin çok görülmüş örneklerinden bir yenisini veriyor Oynıyanlar: Gülriz Sürüri Cezzar (Mehmene Banu), Mehmet en (Ve- zir), Gülsün Kamu (Şirin), Şükrü Üstün (Derviş), Tuncel Kurtiz (Beh- zad), Engin Cezzar (Perhâd), Aydemir Akbaş (Şerif), Merih Dinçoy (Dadı Kalfa) v.s "Beğendiğim: Yazarın renkli, şiirli, akıcı dili. Hikâyenin "masal" yönü- nü ustalıklı bir yapı içinde koruması; kardeş sevgisi, kadın kıskançlığı ve meslek aşkı temalarının yanısıra konuya -son sahnelerde- kattığı "fikir" dozunu denge içinde tutması... Kızkardeşini ölümden kurtarmak için şahane güzelliğini feda etmeğe razı olduğu halde, ona sevdiği delikanlıyı vermek yüceliğini gösteremeyen Mehmene Banu'da Gülriz Surürinin kolay unutul- mıyacak nefis kompozisyonu. Vezir'de Mehmet Akanın, Derviş'te Şükrü Üstünün, Behzad'da Tuncel Kurtizin ölçülü, nüanslı oyunları. Beğenemediğim: Oyuna adım veren başlıca iki rolde Gülsün Kamu ile Engin Cezzarın kuru, donuk, iç yaşamadan yoksun, onun için de iğreti kalan kişileri. Rejiye hiç elverişli (olmıyan İstanbul Tiyatrosu o sahnesinin oyun boyunca duyulan yetersizliği. Hekimbaşı ile Müneccim'in ve halk kalabalığı- nın yer aldığı sahnelere sinen "müsamere" havası... Sonuç: Bir tiyatro oyunundan çok bir bale senaryosu veya bir opera liv- resi olmak üzere yazıldığı duygusunu veren, sahnemizde tam kadrosunu ve yerini bulamamış bir oyun. Lütfi AY "Ferhâd ile Şirin" Aşkın böylesi.. '