İKTİSADİ VE MALİ SAHADA Geçen ikibuçuk yıllık süre içinde, Plânda öngörülen gelişme sağlanama- mıştır. Plânlı devrenin başında sayılan 13 milyon olarak hesaplanan işsiz va- tandaşların gene işsiz kalacakları anla- şılmaktadır. o 1967'de 900 bine ineceği söylenen işsiz sayısı 1,4 milyonu bula- caktır. Bu rakam, 1972'de 800 bin yeri- ne 1,3 milyon, 1977'de 700 bin yerine 1,2 milyon olacaktır. İşsizliği önleyecek ça- lışmalar, araştırmalar, üçüncü plân yılında henüz ciddi şekilde başlama- mıştır Eğitimde ,öğretimde miktarca artış görülmesine rağmen, kalitece iyileşme mevcut değildir. Standartlarımız git- gide düşmektedir. Ekonominin canlan- ması için gerekli, vasıflı insan gücü yetişmemektedir. Mevcutlar da yurt dışına kaçmaktadırlar.Öğretmen öğ- renci oranı kötüleşmekte, teknik öğ- retim ilgi görmemektedir. Çeşitli devre lerdeki nüfus sayımları ise, belli yas kategorilerindeki, o özellikle genç yaş- lardaki nüfus gruplarında okuma . yazma oranının gitgide düştüğünü göstermektedir. Kalkınma çalışmaları ilk üç yılda ağır gitmiştir. (o 1963'de, çok iyi hava şartları neticesi yüzde 7,5'lik bir ge- lişme olmasaydı, üç yıllık gelişme hı- zı 5,9'dan bile az olacaktı. 1965'de ge- lişme hızı ise yüzde 4,6 olacaktır. "Az gelişmiş" 'politikacılarımıza göre ülke- nin "mesut" sayılan düzeni bozulma- sın diye toprak reformu hâlâ yapılma- mış, göstermelik sulama çalışmaları, fiyat destekleme politikası geniş eki- ci kitlesine inmemiş, tarımdaki son iki yılık gelişme hızı da sıfırda kalmış- tir. İmalât ve enerji sektörü gelişmesi yavaştır. Buralardaki (ogelişme yavaş olunca, gelecek yıllarda başka sektör- lerin ihtiyaçları karşılanamıyacak, e- konomi topyekün bir "dar boğaz"a gi- recektir. Tarımda ekilebilen toprakların sını- rına gelinmiş, toprak heder edilircesi- ne aşındırılmış, geleneksel yapıdan, ip- tidai ekim tarzından kurtulamıyan top saklarımız toprak olmaktan çıkmıştır. Yatırım mallan fiyatları devamlı yükselmekte, ihraç mallarımızın fiyat- ları ise düşmektedir. Biz hâlâ, bu du- ramdaki topraklarımızdan, babadan kalma usullerle elde ettiğimiz tarım- sal maddeleri ihraç ederek, bunları al- maya çalışmaktayız Bütün az gelişmiş Ülkeler gibi. dünya ticaretindeki bu fiyat oyunları üzünden milyarlarca liralık zarar görmekteyiz. 1956-64 ara- sında bu oyun yüzünden 9 milyar lira 26 Ekrem Alican Eskiler alayım,.. zararımız olmuştur, Kim, kime yardım ediyor? Plâncılar, dış borçlanmanın kurtuluş yolu olmadığım, bu mekanizmanın bu şartlar altında bizden yana işleme- diğini açıklamışlardır. Plâncılar, "ken- dimize dönelim" demektedirler. Politi- kacılar ise, ülkenin geleceğinin, yardım adım yerdikleri dış borçlanmaya bağlı kalmasında ısrar etmektedirler. Maliye Bakanlığının yaptığı hesap- lara göre, 15 milyar -şimdilik 13 mil yar- borç için 5 milyar faiz ödemek 70- rundayız. Borcu aldığımız ülkeden ya- tırım malı, mamul mal almak, proje- lerimizi bunlara ihale etmek zorunda kaldığımız için, işlerimiz de yüzde 30 pahalıya mal olmaktadır. İyi denetlen- meyen yabancı sermaye Türkiyeyi "tat- lı kâr ülkesi" haline getirmiştir. Bütün bu mekanizma, az gelişmiş bir ülkede, kalkınmanın ön şartı olan sermaye bi- rikimini önlemekte, ileri ülkelere ser- maye ihraç eden bir, az gelişmiş ülke olma traji - komiğinden kurtulamamak tayız. Bize yardım o yapılması şöyle dursun, bu züğürt hâlimizle biz, geliş- miş bazı ülkelere yardım etmekteyiz Plâncılar, bunun için 1966'dan itiba- ren dış kaynaklar yerine iç kaynaklara ümkü yönelmeyi "mümkün ve zaruri" gör- müş ve bunu, 1966 programına koy- muşlardır. Bu ülkede, dünyayı o "gelişmişler" ile "gelişmemişler" diye iki ayrı par- ça olarak tutmak isteyenlerin gönül rahatlığı ile özel sektörcü kesilenler bugün, devletin obaşındadırlar. Oysa Plancılar devletin bundan sonra daha çok. görev yüklenmesini ogerekli gör- AKİS mektedirler. 1966 programında kamu sektörü yatırımlarının özel sektör ya- tıranlarına oranla daha hızlı artması- na karar verilmiştir. Kalkınmayı sağla yacak temel projelerin, devlet eliyle ya- pılmazlarsa hayâlden öteye gitmeyece- gi artık anlaşılmıştır.Özel sektör, ken- di üzerine düşeni yapmamaktadır. Ras- yonel işletmecilik, bilgili çalışma iste- yen ve uzun sürede verimli olacakalan- lara yatırsın yapmaktan kaçınmakta, enflâsyonist bir ekonomi içinde spe- külatif yollardan kolay para kazanmak istemekte, 1950-60 arası günlerini Öz- lemektedir. Gelir dağılımını düzenlemek, para- sı, satın alma gücü az olan halkın mad- di imkânlarını arttırmak sadece s0s- yönünden değil, ülkedeki sanayiin' lüks mallar üreten uyduruk, özenti sanayi olmaktan çıkması, gerçek ihtiyaçlara cevap veren bir sanayi ol- ması için de şart olmuştur. Oysa gerek tarımalanındaki ekicilerin, gerekse ücretli ve memur tabakasının maddi durumunda gelişme (oyoktur. Vasıtalı vergiler artmaktadır. 1960 Devriminden sonra, vergiler arasındaki oran bir ara vasıtasızlara yönelmişse de, durum şim- di gene değişmiş, dar gelirlilerin zaru- ri ihtiyaçlarına binen vasıtalı vergile- rin oram gene yükselmeye başlamış- tr. Vasıtalı vergiler (o gayrisafi milli hâsılanın yüzde 9.4'ü iken, vasıtasız vergilerin oranı yüzde 4,6'yı aşmamak tadır. Yani, vasıtasız vergiler vasıtalı vergilerin yarısından azdır. Gelir dağılımının düzenlenmesinde en etkili araç vergi politikası olduğu halde, bu alanda bir şey yapılmamak- tadır. ' Taran ürünlerinde, halktan alınan vergilerle "fiyat destekleme politikası" yürütülmektedir. Küçük ekici, pazarla tarla arasında aracılık yapan "büyük ekici - tüccar" kılıklı birtakım kim- selerin elinde olduğu için, mahsul zama- nı gelmeden mahsulünü ucuz fiyatla bunlara kaptırmakta, krediler, destek- lemeler bunlara yaramakta, fakirden alınan vergilerle, aslında zenginler des- teklenmektedir. Ayrıca, vergi de ver- meyen bu sektördeki büyük toprak sa- hipleri sanayie göre haksız bir avantaj kazandıklarından, o tarım dışına ser- maye yatırmamakta, aracılıktan başka işe yanaşmamaktadırlar. Bütün bu meselelerin çözümlenme- si hâlinde iktidar kolayca elde edilemi- yeceği için, "az gelişmiş" politikacılar özüm araştırmamakta ve "umacı" diye tanıt- maktadırlar. 30 Ekim 1965