si N Festivaller . Sorrento'da harem izim belediyeler, turizm teşekkülle- ri iri iri lâflarla, adı. büyük kendi küçük festivaller £ hazırlar ve sadece yerli filmlerin katıldığı bu festivaller acınacak bir organizasyonla yürütü- lür ve geride skandaldan başka birşey bırakmazken, Napoli Turizm 'Teşkilâtı küçük, mütevazi, fakat ilgi toplayan bir festival düzenledi. Öyle ki, çeşitli yabancı Ülkelerden filmler katılması- na rağmen adını bile, resmen festival değil ““buluşma'*. koydular, Festiva! Napolinin “incisi” sayılan Sorrento'- da yapılıyordu ve adı “1965 Uluslara- rası Sinema Buluşması"'ydı.. Çekosla vakya, İtalya, İngiltere, Amerika ve Almanyadan çeşitli (filmler gönderil- , Ama festivalin asıl ilgi çekici nemaları” diye ayrılan bölümde Cezayir, Birleşik Arap Cum- huNyeti, Fas, Lübnan ve Türkiyeden gönderilmiş filmler yer almaktaydı Festivalin baş köşesi, yani gece gös- terimleri, tabii, sinema endüstrisi ge- lişmiş ülkelere ayrılmıştı, “Akdeniz ül- kelerinin genç sinemaları" ise gündüz gösterimlerinde tanıtılıyordu, Her iki bölüm de, en iyileri ortayı aşamıyan filmlerle doluydu. Nitekim “Avanti” gazetesi Sorrento festivalini ele alan yazısına şu başlığı kondutmuştu? **Va- sat filmler haftası”, Ama, festivalin düzenlenişine hâkim olan mütevazi öl- çülere uygun düşen bu durum, göste- rinin ilgi çekici olmasını yine de önle- medi, Bizim için önemli olan, “Haram de Dört Kadın”'ın festivalde en çok ilgi taplıyan filmlerden biri olmasıydı. “Ak deniz ülkelerinin genç sinemaları"? bö- lümünde gösterilen (“Haremde Dört Kadın” öte yandan bu bölümün en iyi film <—mübeliğin de ka- zandı, Bir bakıma bu kolay bir başarı da sayılabilirdi. Çünkü aynı bölümün öbür filmleri “genç” niteliğinden çok “ilkel” niteliğine (sahiptiler. Cezayir festivale bir dokümeanter İllm gönder- mişti, Mısır İse yönetmen Hüseyin Hü- minin “Bir Aşk Yanlışlığı” ila festiva- ie katılmaktaydı. “Bir Aşk Yanlışlığı'” ir zamanlar Türkiyeye akin akın ge- len tipik Misir filmlerinin devamı olan ağdalı bir melodramdı, Fasın “Endülüs Geğşleri" ile Lübnanın “Kırık Kanat- larWı İlkellikte birbiriyle yarışa çık- miş gibiydiler, “Haremde Dört Ka- EM A dın" (BK: AKİS, Sayı 585) bunlar ara- sında kolaylıkla sivrilmekle kalmadı, akıl almaz bir ihmaleilikle ve sanki ital yanlar türkçe biliyorlarmış gihi, festi- vale dublâjsız'veya altyazısız gönderil- mesine rağmen, eleştirmenlerin. fi'min özünt anlayabilmeleri, “Haremde Dört Kadın'ın görüntü 'zenginliği veya an- latımdaki ustalığını ortaya koyan güzel bir deneme oldu, Değişik eleştirmenle- rin yazıları bu yönü açıkca belirtmek - tedir, “Festivalin en büyük sürpnizi” ae gazetesinde sinema elaştir- eni Bruno Torri, festivalin öbir ölrüledini teker teker ele alıp bir iy! Bir dev cinsiyet sembolü yerdikten sonra, “Haremde Dört Ka- dın”a gelince şöyle demektedir: “Ha- remde Dört-Kadın" belki'de en büyük sürpriziydi. Belki, diyoruz, çünkü filmi orijinal versiyonunda sey- İmpara wrluğunun yıkılışı sırasındaki ilk ça- tışmaları kendine fon olarak seçen bir aşk ve ölüm.entrikasıdır- anlatılışında- ki rahatlık; Yönetmenin hiçbir basitli- geyar vermeyen ciddi tutumunu ve be- Uwlt bir anlatım olgunluğunu açığa vur- maktaydı." “Correre della Sera” eleştirmen Giovanni Grazaini, rento'da Mısırlılar ve Türkler” başlıklı yazısında, Hüseyin Hilminin “Bir Aşk Yanlışlığı"'nı iyice hırpaladıktan sonra “Haremde Dört Kadın” övmekte Ve şunları yazmaktadır: “Tarihi gerçek- lere uygun düşen bir havayı, övülecek bir yaratma çabasıyla ortaya koyan bü filmin anlatımı o kadar yerli yetinde, hikâyesi o kadar ağırbaşlıydı ki, Ka- zan'ın “America, America? sındaki sah- neler bile ancak bu kadar etkiliydi.” “Sors dın'ın belli bir havası, belli bir çekici- liği, balli bir tadı ver”'dı “ama bunların hepsi, film orijinel versiyonda ve alt- yazısız gösterildiği için kayboluyordu, A.B.D. “Jt-Girl” No, 1 “Ti-Gin tacımı Taylor'a veya Bar- dot'ya değil, Monroe'ya verdim." Gs“ çen hafta ölen sessiz film çağının ünlü yıldızı Clara Bow'un bu kısacık çcüm- lesinin altında bir sürü gerçek yatmak- tadır, Bow, bundan &irk wi önce, bir zamanlar Monros'nun Çevresinde yö ratılan efsane havasının ilk ömeğini vermişti, Hattâ, zamanın şartları ve İlk örnek oluşu gözönüne alınırsa, Bow un “eisane"'si Monroe'nunkinden dahâ güçlüydü, - Monroe'min, değişen ahlâk görüşlerinde kolaylıkla Ooo yaptıklarını Bow bir “öncü'nün bütün güçlüklerine göğüs gererek yapıyordu, Üstelik Bow un fizik yapısı oMonros'nunki kadar ““milkenimel'* de sayılamazdı. Ama OT- “tak yönleri, ikisinin de birer “cinsiyet sembol * almasını sağlıyan, fakat tarif edilemiyen o farklı “şey''di Bow, Monroe'danı çok önce, daha ilk görü nüşte erkekleri kendine >çeken, canlı, hayat dolu, dişilik sembolü yıldız $i- hini ottaya atmıştı, Hayat hikâyeleri ve mutluluğa kavuşmak için giyin leri çabalar da birbirine şaşılacak d ede benziyordu, yalnız Bow'unki çi raz daha renkliydi. Filmlerinde ha- yatını canlandıran, hayatında da film kahramanları gibi davrânan Olara Bow un beyazperdeye geçişi “klâsik” yol- *M fakir bir ailenin kı- tı ola Bow u sinemaya iten, onun genç lik ve güzelliğinden yararlanmak isti- yen babasıydı, Önce güzellik yarışma- sında birinciliği kazanıp, filmlerde u- yapımcının dikkatini çekip baş role alınmıştı. “Dtobüs durağı” pow'un efsanesi, roman, senaryo yö- zarı Elnor Giya'in “Iv! adlı voinü- ından yapılan adaptasyonia başladı, giri türkçenin “şey”? kelimesi gibi, açıkca anlatılamayan veya anlatılmak 16 Ekim 1905 83 >