düşünmek mi genç'ikle ilgili kanundışı birçok o- layların tertipçileri belgeli öğrenciler dir. Ps/ko'og, bunlarla konuştuğu za- man, bunların nekadar tatminsiz, bedbaht çocuklar olduklarını tespit etmekte ve ufak bir çaba ile toplu- mun bu çocukları kazanabileceğini görmektedir. Bu büyük meseleler yanında gerek aile, gerekse toplum için önemli ola- bieo'k daha pek çok ufak meseleler — Tek Dersten Kalanlar ve viesi — — gil, mükâfatlandırılarak, teşvik e lerek, sevilerek mektedir, Belge alan çocuk ise ilen ve, çok zaman, çeşitli kötülüklere iti- len çocuktur, Ama bütün dert, tek dersten kalan öğrencilerin borçlu olarak sınıf geç- meleriyle de halledilemiyecektir. Se- sonra işbaşına gelecek olan hükümetin Milli Eğitim herşeyden önce “değişik bir zihni- yet”le meselelere yenibaştan bak- ması gerekecektir. Bugün tek ders- ten kalan çocukların sayısı 15 bin olarak söyleniyor. Asıl düşünülecek mesele, çocukların neden bu kadar başarısız olduklarıdır; “Bizim zamanı mızda çalışırdık, Bugün çocuklar ça- luşmiyorlar”” demek yeterli değildir. Çocukların o çalışmadıkları bir ger- çektir ama, bunu değerlendirirken, değişen zaman faktörünü, çevreyi, eğlence ve öğretim imkânlarını hesa- ba katmamak hatalı olur. Bügünkü hayat felsefesi elbette ki dünden fark lıdır, Çocuklar çok küçük yaştan jti- baren seyrettekleri filmlerden başla- mak üzere çeşitli değişik etkilerin altındadırlar. Ailede, çevrede yepyeni fikirler ve olaylarla oKarşılaşmakta, “kolay yaşama” merakına itilmekte- dirler, Şunu inkâr edemeyiz ki, bir- çok çevrelerde sabrın, çalışkanlığın, rliğin Yerini “beceriklfik” al- salonları, çocuklar için devamlı yayım yapan plâkçı dükkânları oku'ların tâ burnunun dibine sokulmuştur, Bütün bunlara mukabil, öğretim imkânları, bizim gibi, ekonomik yönden sıkıntı içinde, nüfus baskısı altında bulunan bir memlekette zamana ve ihtiyaçla- ra ayak uyduramamaktadır, Sınıf- ve sistem yönünden tatmin edici de- ğildir, , İşte bütün bunlar yıllar yılı dar- dukları yerde dururken çocuklara “daha çok çalış”? demek, “daha çok ezberle, ne yap et, geçecek notu sağ- 1a* demek bizi hiçbir zaman özledi- ğimiz sonuca götürmiyecektir. Bugün çocuklarımıza aşıladığımız şey öğren- me zevki değil, doğrudan diğe not alma zorunluğuna dayanan ezberci- Niktir, Tek dersten kalan öğrencilerin ve- lilerinin dernek kurarak ne elde e- | deceklerini bilmiyorum Ama bütün velilerin okul-aile birliklerinde daha faa) olmaları ve çocuklara öğrenme zevki aşılayacak bir sistemin kabulü için çaba sarfetmeleri muhakkak ki uydurmasına da önayak olacaktır. yöneticileriyle lelere el atarken hiç şüphe yok Kİ, genel eğitim politikası üzerinde de etkisini göstermiştir. Jale CANDAN öder gbi salıyarak yollarına devam sdiyorlardı. ş Gayret dayıya düştü GEP Kadın Kolları Teşkili, seçim kampanyasına bir yenilik getirmek pi ge toplu halde konuşmaların de- ha etkili olduğuna inanmaktadır, Ön- ce politikacı kadınların geleceğine dair bir h&ber uçurulmakta, onden sonra “ da çeşme başında, avluda iş gören kâ- dınlar teker teker kahveye dâvet edil- mektedir. Partili veya partisiz olmak Söz konusu değildir. Kadın politikacı ların yaptıkları şey, memleket mese- lelerini olduğu gibi gözler önüne ser- mek ve bunların mevcut çarelerini anlatmaktır siyasi teşekkül bu çareleri bulmuşsa, ona oy verilmesi istenilmektedir. Ortaya atılan meseleler çok basit- tir: 'Türkiyenin nüfusu durmadan art- makta, her evde sofra başına oturan- ların sayısı hergün fazlalaşmaktadır, Halbuki paylaşılacak ekmek hep ayni ekmektir, Şu halde, ne yapıp edip, bu ekmeği çoğaltmak lâzımdır Bunun da Toprak reformu, hakları, memlekete menfaat sağlıya- cak bir milli petrol dâvası, ürünlerin rilmesi ve kazancın sosyal Adalet ilkelerine gör, dağıtılması! » konuşanları merakla, usanıp bıkmadan dinlemekte ve bu kahve toplantıları daima, birleşik oy izahı ile bitmekte. “bilen bilmeyene öğretsin” parolası ağız- dan ağıza r mann nesili 9 Ekim 1965 | İ