kendini alamadı. j feli Samsundan Kütahyaya, Celâl Ramazanoğ- , tu Hataydan İstanbula kaydırıldılar. O tarihlerde, C.H.P.'de bunun aksi cereyan etti, Eski alışkanlıklara sahip olması gereken ismet Paşa kendini bunlara hiç kaptırmadı. Be- S#enmediği listeleri bile muhafaza etti. Beğen- mediği listelerden birinin İstanbul listesi oldu- ğunu söyleyebilirim. İstanbul oyoklamalarının aeticesini okuduğunda burnunu kıvırmaktan Sahiden de memleketin bu en ileri şehrinin listesini adları ve sanları bilinme- yen “teşkilât elebasıları” kapatmışlardı. İsmet Paşaya bu listede tadilât m söyleyen çok oldu. Hettâ ısrar edildi. Dendi — Paşam, İstanbula e ucu isimler koyalım..” Ama İsmet Paşaya kimse sözünü dinlete- medi. O kadar fütursuzlukla bu kadar füturun bir arası olsaydı her halde bir takım meseleler daha kolay halledilirdi. O tarihlerde, Yakup Kadri Karaosmanoğlunun “Canım, ödleri pat- lıyor, tutamayacakları bir vaadde bulunacaklar diye..” tarzındaki söylenmelerini hatırlarım. Karaosmanoğlu bunu, Seçim Beyannamesini hazımnayan komite için söylüyordu. Bu komite Faik Ahmet Barutcu, İsmail Rüştü Aksal, Fe- rit Melen, Cahit Zamangil ve Turhan Feyzioğ- ludan müteşekkildi. İsmet Paşa bunlara “yapa- bileceklerimizi söyleyen bir beyanname” yaz- malarını tavsiye etti, Komitenin mensupları o tiplerdi ki İsmet Paşanın tavsiyesi de olmasa, hazırlayacakları, ancak bir hükümet programı ciddiyetinde olurdu. Hem de, bir hükümetin programı ve Türkiye 1957'de böyle bir hükümete şiddetle muhtaçtı. D.P, ise uzun bir “Beyanname yayınlayalım mı, yayın- lamayalım mı?” tartışmasından sonra bir “Ka- lafat Beyannamesi” ile yetindi. Bu, D.P. Genel idare Kurulunun Emin Kalafat imzasıyla ya- yınladığı bir tebliğdir. D.P. batı demokrasile- rinde tatbik edilen ne kadar kaide ve prensip varsa, bunların hepsini “anakronik” ilân edi- yordu. Bu kelime bizim siyasi edebiyatımıza o tebliğle girdi. Kelimenin Burhan Belgeden çık- mış olması beni hiç şaşırtmayacaktır. Tatlısu aydını Kalafatın o çeşit ıstılahlarla bir alış ve- rişi yoktu. İsmet Paşanın kafasındaki takip fikrini anlatmak için C.H.P.'nin 1957 Beyannamesin- deki rejimle ilgili vaadlerini hatırlamak yete- cektir, C.H.P. o beyannamesinde diyordu ki: “Eğer biz imkân bulursak bir Kurucu Meclis olarak çalışacağız. Nisbi Temsili Çoğunluk Sis- teminin yerine koyacağız. Enflâsyonu durdu- rüp kalkınmayı plâna bağlayacağız. Yüksek Hâkimler Şürası kuracağız. Çift Meclis kura- cağız. Anayasa Mahkemesi kuracağız." C.H.P, bunları 1957'de rejimin kurtulma- sözünde duran : sının vazgeçilmez unsurları sayıyor, D.P. ise hepsini anakronik buluyordu. 1960 kimin mem- lekete doğru teşhis koyduğunu, maalesef biraz pahalı şekilde gösterecekti. O tarihlerde merak edilen, C.H.P. ikidarı aldığı takdirde İsmet Paşanın ne olacağıydı, ne düşündüğüydü. Hür. P.'nin “İllâ Cumhurbaş- kanı olmak istiyor” iddiasının, kasıt değilse ha- yal olduğu muhakkaktır. Bir C,.H.P. iktidarın- da İsmet Paşanın düşündüğü Cumhurbaşkanı, 1957'de Dr. Tevfik Sağlamdı. İsmet Paşanın bu eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Generale karsı daima derin bir teveccühü ve itimadı ol- muştur. İsmet Paşa Kabineyi kuracak ve vaad ettiği hususları gerçekleştirecekti. İsmet Paşa için 1957'de iktidar, garanti değildi. İsmet Pa- şa meselâ 1961 seçimlerinde bir C.HP, galibi- yetini 1957'ye nazaran dahâ fazla muhtemel görecektir. Ben 1957'de kendisine “Ama, va- adlerinizi gerçekleştirmek için Mecliste üçte iki çoğunluk almanız lâzım, Bu, biraz hayal de- gil mi?” diye sorduğumda fikrini söyledi. Ka- naatince D.P,, iktidardan uzaklaştığı takdirde, seçimlerin altı ay sonra yenilenmesi için C.H.P. ile rejimin temel reformları konusunda işbirli- ği yapabilirdi. ismet Paşa: “ — Adnanda bu istidat vardır” dedi. Ama “Adnan”da olmayan istidat, iktidarı bırakmaktı. Nitekim 1957 seçimlerinde D.P. kendisine avantaj sağlayacak kanuni, gayrıka- nuni, ne varsa hepsini yaptı. Bu seçimlerden Lebit -Yurdoğm 1957'de İzmirin ölçülü, hesabini doğrü yapan, hayale kapılmayan ve C.H.P.'ye de- gil, D,P.'ye şans veren fi başkanıydı Könük mey- danındaki mitingte, çok kimse heyecan içinde bir C.H,P. zaferini cantada keklik görürken o, kulağı- ma eğildi ve “Buna bakma” dedi 207