itibarlı Dr. Mustafa Kentlisi de vardı. Dr. Mus- tafa Kentli açıkca, İsmet Paşanın haklı bulun- duğunu ilân etti. Bu, İsmet Paşayı gerçekten sevindirdi. Ben o sıralarda, tahliye hazırlıklarımla meşguldüm, 7 ay 23 günlük devrem 2 Ekimde bitiyordu. Özdenle Gülsün, Amerikaya giden Erdalın Mebusevleri Ayten Sokâktaki evine ta- şinmışlar, Özden orayı dayayıp döşemişti. İs- met Paşa ve kayınvâldem bir küçük süre, ben çıkıncaya kadar, orada kaldılar, 2 Ekim sabahı böylece geldi. O akşam, hep birlikte İstanbula gidecektik. Erdal ile Sevinç nikâhları ve düğünleri için 3 Ekim tarihini seç- mişlerdi, Hapishane müdürü bana, sabahleyin saât sekizde tahliye edileceğimi bildirdi. Ben de evdekilere o saati verdim. Fakat tahliye gü- nü hapishanede müthiş bir telâş hüküm sür- dü. Saatin altısında, “Baba” denilen bâşgardi- yan bizim koğuşa geldi ve beni kaldırdı. Tuhaf- tır, o gece mis gibi, mışıl mışıl uyumuştum. Ko- Şuşta tahliye arefesi gecelerinin mutad havası esmiş, şarkılar söylenmiş, yenilmiş o içilmişti ve tabii sonra bir hüzün herkesi sarmıştı. Bir giden oldu mu, insan o kurtuluyor diye ne ka- dar sevinse gene de kalbine bir burkulmanın girdiğini hissediyor. “Baba”ya: e “.. Yahu, saat sekizde gelip alacaklar..” dedim. Zaten mesele oymuş. Kimseler ortâda yok- ken beni ziyaretçilere mahsus kapıdan çıkarıp galıvermeleri için savcıliktan emir gelmiş. Mü- dür her şeyi hazirlatmıştı : Berber, eşyalarımı taşıyacak meydancılar, bekleşen gardiyanlar. Biraz oyalandım amâ, saat yediyi güç buldum. Nasıl bir gece, aniden gelip aldılarsa, o sabah da âniden kapının önüne bıraktılar. Allahtan, bir kaç gazeteci arkadaş erken dâvranmıştı. Arabalari da vardı. Beni aldılar, hiç bilmediğim yeni evime getirdiler. Kapıyı da hiç bilmediğim bir kadın actı. “.- Hanım yok mu?” dedim. “... Paşa hazretleriyle beraber Metin beyi dye gittiler. Beyfendi bugün çikiyor da..” dedi. O beni tanımıyordu, ben onu tânımiyor- dum. “Metin bey benim” dedim. İçeri girdim. Küçük Gülsün henüz uyaniyordu. Sahiden gü- leh, güldüğü zaman da sol yanağının üstünde cukur beliren, tatlı bir kiz olmuştu. Hâlâ o çu- kur, Gülsün güldüğü zaman belirir. Kahvaltı sofrası hazırdı. Aylar sonra bevaz örtülü bir masaya ilk defa oturuyordum. İlk defa bıçak vö tahta olmayan çatal kullanacaktım. Gülsü- nü kucağıma aldım, onunla birlikte çayımızı ayni bardaktan içtik, Babalığın keyfinin baş- ka olduğunu o zaman anladım. Biraz sonra evin içi doldu. İsmet Paşa, ka- 204 gi yınvaldem, Özden hapishanenin kapısından aceleyle dönmüşler, Herkeste şaşkın bir hal vardi. Fotoğrafçılar, muhabirler.. Dostlar, ar- kadaşlar., Bunların arasında Kasim Gülek “bir önem- li hususu konuşmak üzere” randevu istemişti. Söylediği saatte geldi. Evin arkasındaki kütüp- haneye gectik, C.H.P.'nin Genel Sekreteri ko- nuşmada C.H.P.'nin Genel Başkanının da bu- lunmasını arzu etti, Parti olarak beni aday lis- telerine almak istiyorlardı. Neresini istersem oradan aday göstereceklerdi. Kasım Gülek: “.— Biz Ankarayı veya İzmiri düşündük..” dedi. Bu köhuyu düşünmemiş değildim. Bana söyledikleri, başımda bir başka dâvanın - Ni- hat Erim dâvasi - daha bulunduğu, bu melün- ların her fenalığı yaptıracak tıynette oldukla- rı, beni tekrar hapsedebilecekleri, onun için üzerimde bir teşrii dokunulmazlık zırhının bu- lühmasınin iyi olacağı idi. Bunu İsmet Pasayla da konuşmuştuk. O, Malatyadan bile bahset- mişti. Ama ben gazeteci kalmak istiyordum, politikacılığa hiç bir hevesim yoktu, mesleği- min şartlarının icabını göze almayı kabul edi- yordum. İsmet Paşa, kendisiyle her müzakere- mizde olduğu gibi görüşlerini söyledi, ben ken- di fikrimi bildirdim. “Tamam” dedi. Adaylık istemediğimi biliyordu. Onun icin, ben özür di- lediğimde Kasım Gülek kendisine : “— Paşam, siz bir şey söyleyin” deyince ismet Paşa “Kendisi bilir” demekle yetindi. C.H.P.'nin Genel Sekreteri ısrar etti, gü- zel şeyler söyledi. Elbette ki beni seviyor, tak- dir ediyorlardı. Ama benim ismimin bulunma- sı Ankara listesine, İzmir listesine kuvvet de verecekti. Partili olarak bunu da düşünüyor- lardı. Çetin bir mücadele devresinde Mecliste benim gibi bir elemana sahip olmak onlar için kiymetliydi. Kasım Güleğe hararetle teşekkür. ettim. Gazetecilikten ayrılmak istemiyordum. | “. Biliyor musunuz, Bülent”Ecevit Ame-: rikadan geldi. O, politikaya girmek istiyor. Mükemmel bir.insandır. Bana ayırdığınız yeti ona veriniz. Pişman olmazsinız, kârli çıkarsı- niz” dedim. Gülek ““Demek çare yok?” diye sordu. Ça- re yoktu ve hiç bir zaman da olmadı. Bundan sonra da olacağını pek tahmin et- mem, Kim ne derse desin, gazetecilik tatlı şey. Hele, insan hadiselerin tam içinde yaşıyorsa... Gelecek yazı" Bir seçimin hikâyesi: 1957 İ |