DIŞ GEZİLER çalışıyorlardı. Ama bahçede ve atelye apılarının önünde işçiler duruyordu. ar, kılık ve kıyafetleri itibariyle, bir amerikan veya alman fabrikasının işçilerinden ziyade bizim tip memle- ketlerin işçilerine benziyorlardı. Bir boru fabrikası işçisinin iş elbisesi pırıl pırıl ve ütülü olmaz tabii. Ama bun- larinki lüzumundan fazla bakımsız, kirli ve eskiydi. Kendileri traşlı ve ol- dukça hırpaniydi. o Fabrikanın içi de pisti. Bir lâubalilik insanlarda ve iş yerinde seziliyordu. Azerbeycan Lenin Sabit Orucef Metin İdeoloji oemperyalizm: o Evet! Boru İmal Fabrikası 12 1961'de bütün üniteleri tamamlanmış. Makinelerin modern ve mükemmel ol- duğunu söylediler. İnanırım. Bu sana- yide Sovyetler çok ileriler. Ama 12 se- nelik fabrika eski yüzlü ve kirli görü- nüşlüydü. Eksikliği hissedilen, bakım- dı. Bilmiyorum bunu, fabrikanın kim- senin malı olmamasına mı vermeli? Bilmiyorum, bunu, komünizm - kapi- talizm farkına mı bağlamalı? Bir çi- çekle yaz olmadığı gibi bir fabrikayla da sistem felsefesi yapılamayacağı ta- biidir. Onun 24 senelikmiş. için bu, bir fikir değil. Bir müşahede, bir tesbit. Fabrikadan sonra, mantar gibi bi- ten mahallelere gittik. Şehir yepyeni olduğundan yollar, caddeler adeta cet- velle çizilmiş. Çocuğa verilen önem 22 okul, 35 çocuk bahçesi, 12 kreş bulun- masıyla kendini belli ediyor. Bir ka- palı sinemanın önünden geçtik. Genç- ler üç ayda yapmışlar. Bina yükselt- mekteki sürat inanılacak gibi değil, İ- kametgâh zorluğunun sıkıştırması bu- nun başlıca sebebi. İşçilerin (o oturdukları blok apart- Tokere bilgi veriyor Petrol emperyalizmi: o Hayır! mantara geldiğimizde. Sovyetler Bir- liğine vardığımızdan bu yana ilk defa: — Bir dairenin içini görebilir mi- yim?" dedim. Leonid ve Zarife önce birbirlerine, sonra Komünist Parti üyesi Genel Sekreter (oOOktay Salamofa o baktılar. Ruslar yabancı ahbaplarını dahi pek evlerine çağırmıyorlar. oOktay, gayet rahat: — Tabii" dedi. Lââlettayin bir apartmanın laâtet- tayin bir penceresini gösterdim: " —Bu daireyi gezmek isterdim." AKİS Oktay şoföre durmasını söyledi. Sonra bana: "— Bakalım, içerde kimse var mı? Burada karı ve koca, ekseriya çalışırlar da.." dedi. Talihimiz varmış. Gösterdiğimiz pencerenin ait olduğu dairenin kapı- sını çaldık. Açıldı. e Ev sahibesi genç bir kadındı. Yanında, iki yaşlarında bir erkek çocuk, kıvır kıvır sarı saçla- rıyla şirin bir şey, yalınayak dolaşı- yordu. Kadın temizlik yapmakla meş- guldü. Bizim takımla rusça bir şeyler "Buyursunlar, gezsinler diyor" dedi İki odalı, küçük bir daireydi. Dört kişi oturuyorlarmış. Bir kan koca, ka- dının kız kardeşi ve adamın babası. İ- ki odada da iki yatak vardı. Mutfak ii basitti." Ortada bir masa duruyor- Sonradan, aynı şekilde. . -yani bir yerden geçerken arabayı durdurdum. "burasını görmek istiyorum" dedim, "peki" dediler- Soçide bir sovkozda bir aparatman dairesini, Kafkasyada bir köy evini -evin sahibi Trabzondan gelme bir ermeni çıktı, türkçe konuş- tuk, bal yapıyorlardı, ikram ettiler, nefis bir şeydi, onlar sekiz kişilik bir , Bayal gölü kenarında bir ba- lıkçı evini ve kimsenin haberi olmak- sızın Moskovada, bizim otelin gerisin- deki bloklardan birinde bir daireyi, ni- hayet Sibiryada, Bratskta, bir kamyon şoförüyle taze eşinin sahip bulunduk- ları bir daçayı gezdim. Daça hariç, her birinde bu dört âlet mevcuttu: radyo. buz dolabı, televizyon ve gaz ocağı.İ- ki tanesinde bir âlet daha, bir kenarda duruyordu: Dikiş makinesi. Bratskta- ki genç ev sahibesine niçin radyodan başka bir şeyleri obulunmadığım sor- dum. Evi 350 rubleye almışlar. -35 bin lira-. Kocası, ayda 250 ruble kazanı- yormuş. Evin taksidini henüz bitir- mişler. Genç koca "Şimdi, bir televiz- yon istiyoruz" dedi. Kadın fena halde horozlandı: "— Ne münasebet? O meseleyi ko- nuştuk ya.. Önce buz dolabını alaca- gız." Bu ev, yanındaki küçük bahçesiyle genç çiftin çocuklarına kalacak. Bir de küçük Moskoviç arabaları varmış. O da kalacak. Bunlar, Sovyetler Birliğin- de miras hakkına dahil. Bâküya döndüğümüz zaman saat iki olmamıştı. Oktay, şehri görmek te- 21 Ağustos 1965