DIŞ GEZİLER Bu, Nâzımın komünist olup olma- dığı, komünist kalıp kalmadığı tartış- malarına kesin cevap verecek bir şi- irdir. Ama aynı zamanda, sanırım, bu şair komünistliğinin nasıl bir komü- nistlik olduğunu da "senin, memleke- tini sevdiğin kadar, -ben de seviyorum memleketimi" mısraları gösteriyor. Her halde ondan Nâzım, Türkiyenin dışında, komünist âlemin propagan- dası ne olursa olsun, gücünden çok kaybetmiş. "Seçilmiş Şiirleri"ini ka- rıştırırken "Hasretline tesadüf ettim, 1927'de yazılmış, bir bahriyelinin de- nize hasretini söylüyor. HASRET Denize dönmek istiyorum! Mavi aynasında suların boy verip görünmek istiyorum! dönmek mişler. Kitaplık dünyanın 60 memle- ketiyle temas halinde. Sipariş üzerine, arzu edenlere, her hangi bir eserin mikrofilmi gönderiliyor. O pazar, Ki- taplık ağızına kadar doluydu. Kitaplıktan öğleyi! doğru çıktını ve biraz yürüdüm,Lenin Kitaplığı, tam Kremlinin karşısında. Bir kuyruk, he- men Moskova kıyılarına kadar uzanı- yordu. Bu, Lenininanıt-kabrinin zi- yaretçilerinin kuyruğuydu. Gün, Pazar. Ortalık, güneşli. (Buna mukabil bir kuyruk ki benim önünden geçtiğim an- da kuyruğun sonunda bulunanın, Le- ninin tahnit edilmiş vücudunu göre- istiyorum! Gemiler gider aydın ufuklara .gemiler gider! Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder. Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter. Ve madem ki bir gün ölüm mukadder; Ben sularda batan bir ışık gibi sularda sönmek istiyorum: Denize dönmek istiyorum! Denize dönmek istiyorum! Nâzımın yurt dışında yazdığı eser- ğını bilseydi, "Yurdum dönmek istiyorum! duma dönmmek istiyorum!" diye bitire- ceği intibaını uyandırdı. O sabah, benim için bir (o "Nâzım Sabahı oldu. Zira Ferhat ile Şirin tabii ooynanmıyordu. Andrey "Ben, evvelden oynandı demek istedim" de- di. -Peki ben sana, görmeden önce pi- yesi okumak istediğimi söyleyince o- lur dedin" diye sordum. amamış. Lenin kitaplığı herkese açık olduğu için "olur" demiş. Bir lahavle çektim ama. eşimin Kremimde Leninin çalışma, o- dâsını ve meşhur Silâh Müzesini gez- diği o sabahın -ben geçen defa oraları görmüştüm- fena geçtiğini söyleyemem Bir defa Nâzım vardı. Ama asıl. Lenin Kitaplığının ne olduğunu gördüm. Bir rakkam söyleyeyim: 23 milyon kitap var. Bir rakkam daha söyleye- yim: Kitaplığın rafları yanyana ek- lenidiginde uzunluğu 300 kilometre tu- Yani İstanbul - Ankara yolu- nun yarıdan fazlası. Beni ilim adam- larının çalıştıkları özel odaya aldılar. Büyük, beyaz ve gösterişli binada 22 okuma odası varmış. Günde ortalama yedi bin kişinin gelip çalıştığını söyle- diler. Kıymetli eserleri mikrofiline çek 24 AKİS bilmesi için dört, beş saat beklemesi gerekiyordu. Ben bu kuyruğu, kış ba- şının o soğuk günlerinde de görmüş- tüm. Rus, inanılmaz bir sabrın sahibi. Belki de bu kadar fevkalâdeliğin asır- lardır Rusyada geçmiş olmasının se- bebi, bu. İngiliz de sabırlıdır. Ama o, sabrın sonu düşünülerek * katlanılan bir bekleme devresidir. Rusun o sabrı, daha ziyade tevekkül dolu. Bu itibarla, Fransa İhtilâlinden bu yana yapılan ihtilâllerin en büyüğünü bu milletin gerçekleştirmiş olmasının şaşırtıcı bir tarafı var. Mesele, Komünist İhtilâli- nin, Fransa İhtilâli gibi bir "Halk A- yaklanması"ndan ziyade bir "Halkın Ayaklandırılması" olduğu gerçeği ha- tırlanınca aydınlanıyor. Böyle bir kuyruk, o gün öğle vakti, Müsteşarımız Sadilerle gittiğimiz Prag lokantasının önünde de vardı. Sadece Pragın önünde değil. Akşam üzerleri lokantaların, pastahanelerin, kahve- hanelerin kapısında birer kuyruk beli- riyor. Kapıda bir adam. Kaç kişi çı- karsa, içeriye o kadar yeni müşteri a- lıyor. Bu, sabır işinden hatırıma gel- di, İngilterede de, meselâ Picadilly veya Leicester Meydanlarındaki bifte Moskovanın meşhur metrosu önünde Krallara layık bir metro 14 Ağustos 1965