AKİS 1500 yabancı öğrencisi ve bursiyeri var. Yeni binasını 1949 ile 1953 arasında, Moskova nehrine bakan Lenin tepesi üzerine yapmışlar. Daha binanın inşa tarihini öğrenmeden "İddia ederim ki, Stalin devrinden kalmadır" dedim. Dediğim doğru çıktı. 31 katlı, kule tar- zında muazzam bir bina, onun iki ta- rafında 17'şer katlı iki kanat. Ön cep- henin genişliği 450 metre. Ana binanın yüksekliği, (o tepesindeki okla birlikte Rusların "Moskovanın 7 ettikleri, hepsi hemen aynı, hepsi Stalin kalıma, bir tanesi Dışişleri Bakanlığı, bir tanesi Ukrayna Oteli, bazıları, ikametgâh olarak kullanılan ve her taraftan gözüken, hepsi bir is- raf ve ölçüsüzlük şaheseri meşhur yedi binaya benziyor. Stalin devrinden ka- lan bütün binalar son derece göste- rişli, son derece heybetli, son derece pahalıya malolmuş ve kullanılışsız â- bideler. Sovyetler o Birliğinde ikamet- gah sıkıntısının en ziyade (o çekildiği bir devrede öyle apartmanlar yapılmış ki aynı masrafla bir o kadar aileyi da- ha barındıracak meskenler kolaylıkla yapılabilirdi. Sadece apartmanlar mı? Meselâ Soçide öyle dinlenme evleri, öyle kaplıcalar, hattâ istasyon bina- ları görecektik ki lüksü ve şatafatı bi- zi hayretlere düşürecekti.. En pahalı- sından tahta kaplamalı duvarlar, som mermerden merdivenler, trabzanlar, işlemeler, oymalar.. tasyonunun bekleme salonunda sıralar değil şık koltuklar bulunduğunu gör- düğümüz zamanki şaşkınlığlığızı hiç unutmayacağım. Şimdi, Stalini ithamın kolay olduğu bir sırada bu israfı bir hata olarak göstermeye çalışıyorlar. Peki ama, aynı tarz bir hata sayılamaz mı? Yok- sa, fezanın fethi çalışmaları gibi hal- kı gösterişli binalar karşısında hay- ranlığa düşürmek de bir politika ve idarecilik taktiği midir? Ben, bu ihti- mali daha kuvvetli görüyorum ve bun- da rus karakterinin bir özelliğinin bu- lunduğu kanısındayım. Rus, belki de Üzerinde, içinde yaşa- dığı tabiatın icabı, büyük, .heybetli, uçsuz bucaksız şeyleri seviyor. Onların tesiri altında kalıyor. Kendisini bun- larla semlibolleştiren otoriteye mutlak itaat ediyor. Rus çarlarının inanılmaz otoritesinin bir temeli budur. İnsana 24 Temmuz 1965 garip gelebilir ama, çarların kendile- rine yaptırttıkları ve her biri "Mosko- vanın 7 Harikası"ından çok daha paha- lıya malolmuş saraylar, bahçeler, ha- vuzlar, parklar -bunların en güzelle- rini Leningradda görecektik- hüküm- darlık müessesesinin itibarını pekleş- tirmiştir. Rus, çarını bir baba, hattâ bir tanrı gibi görmüştür. Onu müna- kaşa etmemiştir. Münakaşa edenler bir aydın azınlık olmuştur; Yoksa ço- gunluk çara tapınıştır. Hem de son ana kadar.. Çar demek devlet demek- tir. O halde çarın kendisi için yap- tırttığı, aslında, devlet için yapılmış- tır. İhtilâlin idarecileri hem psikoloji- den anladıklarını, hem de halklarının tabiatını iyi bildiklerini iktidarı alır almaz bütün bu sarayları, parkları, havuzları, bahçeleri ' millete açmakla göstermişlerdir. Halk bu sefer, o ma- murelerde ağızı gene bir karış açık do- laşmıştır. Ona, bütün 'bunların artık kendisinin olduğu söylenilmiştir. Dev- let, halktır. O halde, devletin olan hal- kındır. Şatafatlı âbideler, pratik ol- maktan çok gösterişli binalar bunun yüzünden devam etmiştir. Moskovanın iki odalı bir küçük dairesinde iki aile olarak yaşayan rus, Soçideki tren is- tasyonunda bekleme salonuna girdi- ğinde o mermer sütunları gördü, o DIŞ GEZİLER rahat koltuklara oturdu mu kuvvetli bir devletin tebâsı olduğunu içinde his- setmekte, bundan manevi bir zevk duymaktadır. Manevi zevk çok rus için maddi zevkten üstündür, değerlidir. Stalin tarzında bir idare "Moskovanın 7 Harikası'nı yaptırtmaya âdeta mec- burdu. Nitekim Hitler de 1933 seçim- lerini bir Walhalla âlemi yaratarak, bütün tepelerde ateşler yaktırarak ka- zanmış, daha sonra alınanlara, arzula- dıkları "büyüklük"ü hep vermiştir. Sta lin de böyle yapmıştır. İnanılmaz ih- tişamdaki bir dinlenme evinde geçiri- len onbeş gün, hayatın gündelik sıkın- tılarını bir rusa unutturacak aldatı- cılıktadır. Şimdi, Fezanın Fethi Stalinin pa- halı ve çoğu sevimsiz binalarının ye- rini tutmuştur. Sovyet feza adamları- nın maceralarını takip ederken halk, milli tabiatının bir icabını yerine ge- tirmekte, meselâ Leningraddaki, Kış- lık Sarayı gezerken veya Kafkaslar- daki Matsesta kaplıcalarının lüksün- den faydalanırken duyduğu zevki duy- maktadır. Lomonosov Üniversitesi de Stalinin bu felsefesinin bir tecellisi. Üniversi- tenin bütün binalarını gezmek içi düşününüz, 150 kilometre yürümek lâ zım. Biz asansörle en üst kata Giy, oradan Moskovanın şahane görünüşü- nü seyretmeyi, film çekmeyi tercih eti tik. Başka ne yapabilirdik ki? Bakınız, size bu üniversite hakkında bir kaç ra- kam vereyim. Üniversitenin Lehin te- pesinde işgal ettiği arazinin genişliği 170 hektardır. Binaların umum hacmi 2 milyon 700 bin metre küptür. 45 bin parça bina vardır. Merkez binasının tepesine oturtulan okun ucundaki yıl- dızın kutru dokuz metre, ağırlığı 12,5 tondur. Üniversitenin büyük saatinin kutra da dokuz metredir. Yatakhane- lerinde 6 bin yatak vardır. Lomonosov Üniversitesinden şehire, rus ölçülerinin ne olduğu hususunda bir fikir edinerek döndük. Uçsuz bu- caksız steplerin çocukları o steplerin ihtişamını ve insanı ürperten ululuğu- nu başkentlerine ve kendi gündelik ha- yatlarına taşımışlardı. Doğruca Gazeteciler Birliğine ye- meğe gittik. Orada ilk defa olarak rus- larla oturup, bazı ciddi meseleler ko- nuşmak firsatını buldum. Bu konuş- manın şaşırtıcı yönleri oldu. 13