YURTTA OLUP BİTENLER Bugün Maden Dairesi hâlâ aynı se- fil şartlar içindedir. Yakın zamana kadar, rutubetli mahzenlerde çürüme- ye terkedilmiş olan ve Türkiyenin yer- altı durumunu tesbit eden 10 bin dos- ya, daha bir kaç gün önce -o da der- me çatma- bir yere taşınabilmişler. Maden Dâiresinde çalışan 9 mühendis- ten bir kısmı, İktisadi Devlet Teşek- külleri kadrolarından maaş alabilmek- tedirler. Bu yüzdendir ki mahkemeler, madenlerin sınır oihtilâfları ile dolup taşmakta, hergün bir madenci iflâs et- mekte, ihracat imkânlara ve kaynakla- rın kapasitesine göre çok düşük kal- makta ve her devlet müessesesi maden ciliğe bilerek veya bilmiyerek bir dar- be vurmaktadır. Bir maden politikası olmamasından dolayı, madenciler teş- vik edilmeleri gereken noktalarda - me selâ hammadde alıcısı devlet teşekkül- lerinin fiyat o politikaları ile, Devlet Demiryolları tarifeleri ile, me- selâ malzemeye konan yüksek gümrük bedelleri ile- ezilmekte ve bu yüzden yaşayabilmek, maliyetlerini düşürebil- mek için zararlı yollara tevessül etmek tedirler. Maliyeti düşürmek için işçiye düşük ücret vermek, madenlerde asgari emniyet tedbirlerini almamak -Yeni Çeltek Faciasında olduğu gibi- ihra- raz da Zorla itildikleri gayri meşru ve zararlı yollardır. Bugünlerde kredi ta- lep ettiği için isminin açıklanmama- sını isteyen bir özel madenci, bütün bu "yolları" doğrulamış ve şöyle demiş- tir "- Bu şartlar altında bizim yapa- bildiğimiz, yağmacılık ve vurgunculuk- tan ibarettir. Çalışma tarzımız da Tür kiyenın milli servetlerini kemirmekten ileri geçmemektedir. Biz ocaklardan en kolay çıkarılabilecek en kaliteli ü- rünü alır ve böylece o madeni mahve- deriz. Fakat devlet rasyonel bir maden politikası uygulayıncaya kadar bu böy- le devam edip gidecektir.. Devletleştirme mi, dış sermaye mi? Bu keşmekeştir iki, madenciliği dokt- riner tartışmaların ortasına itmiş ve teknik olmaktan çok hissi ve kita- bi aşırı tedbirler ileri sürülmeye baş- lanmıştır. Bugün için madencilik ala- nında kestirme tedbir olarak karşı kar- şıya gelen başlıca iki fikir vardır. Bun lardan biri "devletleştirmek", diğeri "kapıları yabancı sermayeye sonuna kadar açmak”tır Mütehassısların bre tam bir dev- letleştirmenin ün olmadığıdır. Türkiyede küçüklükleri yüzünden dev- letin verimi olarak işletemiyeceği çok 2 sayıda maden işletmesi vardır. Bunla- rın çoğunun yıllık geliri, bir mühen- disle bir bekçinin maaşlarını karşıla- maktan uzaktır. Ayrıca Özel madenci- liğin kaldırılması ile her yıl bir çok madenin bulunmasına vesile olan a- matör maden arayıcılığının ortadan kalkacağı ifade edilmektedir. Tavsiye ve temenni edilen, devletin kendisi için verimli olacak irilikte işletmeleri eline almasıdır. Madenlerin de petrolde olduğu gibi yabancı sermayeye aşırı kolaylıklar sağ lanarak kalkındırılması fikri ise olduk- ça yenidir. Son yıllarda Afrikada sö- mürgelerin istiklâllerine kavuşması ü- zerine. İhtiyaçlarını oralardan karşıla- yan bir çok yabancı firma kendisine yeni kaynaklar ve sahalar aramaya elde edilmek istenilmektedir. Oysa, ma- denciliğin kuralları petrolünkü ile aynı olmadığı gibi, yabancı sermayenin yur dumuzda verdiği örnekler, madencili- ğin bu şekilde kalkındırılmasının ha- yal olduğunu ortaya koymaktadır. Bu örneklerden biri, Zonguldak kömürle- rinin fransız işletmecilerinin elinde düştüğü durumdur- Oo Fransız şirketi, özellikle millileştirmeye takaddüm eden yıllarda, milli, kaynaklarımızın gelece- ğini hiç düşünmeden vurgun denilebi- lecek bir işletme tarzı ogöstermiş ve böylece arap saçına döndürülen Zon- guldak madenleri, millileştirmeden son ra çeyrek asır geçmesine rağmen hâlâ ıslah edilememiştir. İkinci örnek İngi- liz Consolidated Limited firmasının boraks sahasında yaptıklarıdır. 100 yıl M.T.A. binası Bayrak açması yakın başlamıştır. Bu bakımdan yeraltı kay- naklarımızın zenginliği, ayrıca istik- rarlı bir devlet idaresine sahip bulun- mamız, bu firmaların dikkatini çek- miştir. Ancak, müstemleke kolaylıkla- rına da tiryaki olan bu dev şirketler ve tröstler şimdiki halde Türkiyede de bu şartları elde edip edemiyeceklerini denemek niyetinde görünmektedirler. Bu emellerini gerçekleştirebilmek için memleketimizde geniş bir propaganda kampanyası ile birlikte, dolaylı ve gi- rift teşebbüslere girişmiş bulunmakta- dırlar. Ely tasarısı bu niyetin bir ifa- desidir. Bu tasarı ile petrol alanında olduğu gibi maden sahasında da Ya- bancı Sermaye Kanunu dışında özel transfer, gümrük ve vergi imtiyazları kadar önce memleketimizde faaliyete geçen bu firma, sonradan Arjantin ve Kaliforniyada kendisi için daha elve- rişli kaynaklar bulmuş, memleketimiz- deki istihsalini 1920'de 15-20 bin tona. 1980'de 2-3 bin tona düşürmüş ve aynı yıl rezervlerimizin tükendiğini ileri sü- rerek istihsali durdurmuştur. Bundan sonra yerli madencilerin çalışmaları ile iddianın asılsızhğı ortaya çıkmış, ihra- catımız 1982 yılında 65 bin tona, 1963 yüıda 96 bin, 1964 yılında da 120 bin tona yükselmiştir. Dünya monopolü- ne sahip olan İngiliz firması bu yıl- larda, milli çalışmaları her bakımdan kösteklemeye uğraşmış. o Türkiyedeki tesis yatırımlarını önlemek için gayret sarf ederken, türk rekabetini kırmak İ- AKİS, 22 MAYIS 1965