SİNEMA Filmler "Keşanlı Ali Destanı" Türkiyeye her şey modayla giriyor aliba. Siyasi akımlar, sanat a- kımları, hatta hastalıklar bile... bu moda giyim kuşam değil, Türkiyeye uğrayana kadar epey gecikiyor, hatta bazan kaynağında adı bile unutulduktan, "suyu çıktıktan" sonra geliyor. ama, ziyanı yok, geliyor ve insana Amerikayı yeniden keşfet- mek zevkini veriyor ya, önemli olan budur! Meselâ, Birinci Dünya Savaşı- nın Kafka'sını okeşfetmek için İkinci Dünya Savaşını da epey gerilerde bı- rakmak gerekti,böylelikle Kafka'yı kırk yıl sonra keşfetmenin sevincini tattık. Bir yirmi yıl bekleyiş, bugün- lerde bizi Sartre'a kavuşturdu. Tiyat- royu sorarsanız, modaların modası €- pik tiyatro modası! Bu da bizi otuz- beş yıl öncesinin Brecht'ine kavuştu- ruyor, Haldun Tanerin sahnelerimizde bü- rağbet gören "Keşanlı Ali Des- ' bu epik tiyatro akımı içinde yer almaktadır, "Keşanlı Ali Destanı" Brecht'in "Die Dreigrgschenoper - Üç Kuruşluk Opera"sının en yakın akra- basıdır. Taner, "Üç Kuruşluk Ope- ra nın biçim özelliklerini, Brecht'in metodunu yüzdeyüz yerli bir konuya başarıyla uygulamıştır. "Keşanlı Ali Destanı"nda 1964 Türkiyesinin deği- fanteziye kaçan bir içinde seyirciye sunulmaktadır. Ama bu karikatür, fantezi havasının altında en aşağıdan en yukarıya doğ- ru uzanan bozuk bir toplum düzeninin zaman zaman ustaca taşlaması, yer- gisi yer almaktadır. Tabiatiyle, bir sahne eseri olan "Keşanlı Ali Desta- nında bu acı mizah, bu taşlama ve yergi konuşmalarla, sözle verilmekte, Yalçı ziği de buna bir çeşni katmaktadır. Tamerin Tanere ettiği Perdedeki "Keşa Ali Destanı" ön- tı ılm da 500 bin lira harcandığı övünülerek be- AKİS, 1 MAYIS 1965 lirtilen bir filmde bu iyi bu kadar ha- fife almasını anlamak mümkün, değil- dir. Hem konuşmaları, şarkıları, mü- ziği büyük önem taşıyan bir film çe- virmeğe kalk, hem de bunu, sıradan filmlerdeki iptidai seslendirme işle- miyle geçiştirmeğe çalış; akil alır iş değil! Fakat seslendirme konusu he- men göze -daha doğrusu kulağa- çarpan, ister istemez farkına varılan teknik bir aksaklıktır. Bir de konuş- malarda, şarkılarda, bazan başlıba- şına sahnelerde yapılan kesintiler, kı- saltmalar, çıkarmalar var. Senaryocu seri çabasıyla saplı Çünkü "Keşanlı Ali Destanı" kesintilere, değiştirmelere rağmen "tiyatro kokusu'nu yine taşımakta- dır. Bunu en çok kısa kısa tablolarda verilen "medeniyet dersleri"nde, Ke- şanlı Alinin kahve ve odasındaki sah- nelerde, daha doğrusu filinin hemen bütün "içeri" sahnelerinde sezmek mümkündür. Filmin en çok aksıyan bir yönü. senaryocunun da, yönetme- nin de, "Keşanlı Ali Destanı"nı hangi tutumla perdeye aktaracaklarına ke- sinlikle karar veremelelerinden doğ- maktadır: Şahnede olduğu gibi bir fantezi, karika tür havası içinde mi, bir güldürü- film çerçevesinde mi, yoksa gerçekçi bir tutumla mı?... Bu a. senaryocu ile yönetmeni sonunda bütün bunların bir karması- nı yapmağa sürüklemektedir. Bakıyor- sunuz "Keşanlı Ali Destanı" bazan sahnedeki kılığında. bazan güldürü filmi kılığında, bazan da gerçekçi film kılığında ortaya çıkmaktadır. bütün "Keşanlı Ali Destanı" filminin en önemli yönü, seyirciyi "arka yoldan" gecekondu dünyasına yaklaştırması- dır. Atıf Yılmazın hemen her v başarı kazandığı dış sahneler, kalaba- lık sahneler, yönetmenin oObambaşka bir filmde, bambaşka bir tutumla bu dünyaya eğilseydi belki de sağlam bir film vereceği kanısını uyandırmakta- dır. Ama, "Keşanlı Ali 'Destanı"ndaki bu sapa yol, seyirciyi bu dünyanın i- çine sokmamaktadır Seyirci, tıpkı Metin Erksanın “Suçlular Aramızda" filmindeki birkaç gecekondu sahne- sinde olduğu gibi gecekondu dünya- sının bir köşesini şöyle dışarıdan sey- retmekle kalmaktadır. İki filmdeki bu dışarıdan, üstünkörü ve kısa bakış bi- le 1964 Türkiyesindeki bir sinema yö- netmeninin neyi, nasıl ele alması ge- rektiğini apaçık ortaya koymaktadır: Çizgi ile Haldun Taner Güme giden yazar Başarı kazanmış bir sahne eserini per- deye aktarmak için bile olu. bir sine- ma yönetmeni, bugünün Türkiyesinin en önemli meselelerinden birini dekor mel konusu, asıl malzemesi olarak ele alınmalı, bu yapılamıyacaksa, oraya hiç el sürülmemelidir. Hele nasıl ol- sa sahnedeki fantezi havası perdede devam ettirilemiyecek olduktan son- ra... Türkiye Bir sansür dersi Bu ayın başlarında birçok Ankara- lı sinemasever, Ankaradaki "'İtal- yan Kültür Heyeti"nden birer dave- tiye aldı. Davetiyede Nisan ve Mayıs aylarında ünlü italyan yönetmeni Luc- hino Visconti'nin dört filminden mey- dana len b programın sunulacağı bildiriliyordu. Festivalinin başa da bütün tazeliğiyle devam ederken bu ikinci sürpriz, sinemaseverlerde büyük bir sevinç uyandırdı ve Visconti Fes- tivali sabırsızlıkla beklenmeğe baş- landı. Hele programda. Visconti'nin çeşitli tarihlerde sinemalarımızda gös- terilmiş olan "Ze notti bianche - kiyede hiç gösterilmem terra trema - Yer sarılıyor'un da yer alacağı öğrenilince:.. Ama bu se- vinç uzun sürmedi, sinemaseverlerin