YURTTA OLUP BİTENLER nun onayından geçirdikten sonra ka- bul etti. Mesele kesinleşmeye gidiyor- du fakat Halük Nurbaki karara iti- raz ederek, Senato Genel Kurulunda bu konuda bir görüşme açılması zaru- retini yarattı. Senato bu derginin pi- yasaya çıkacağı gün konuyu görüşe- cektir. Şimdi parlamenterler büyük bir heyecan, görülmemiş bir kenetlenme kendileri zemdir. Bu yüzden, aralarında parti farkı filân kalmamış, işi gerçekleştir- mek için tam bir koalisyon kurulmuş- tur. Yargıç ödeneklerinin birinci dere- aylığı sayılamayacağını, sayıldığı takdirde, yarın yine, birinci de recede memur olan -meselâ- Genel Kur may Başkanının aldığı tazminatın da örnek gösterilerek yeni zamlara gidil- me imkânının doğacağını, durumun, milletvekillerinin kendi o devrelerinde kendilerine zam yapmalarını önleyen Anayasa maddelerine de aykırı olduğu nu söyleyenler âdeta afaroz tehlikesi ile karşılaşmaktadırlar. Efendim nerde, ben nerde! İşin garip tarafi, aynı tartışmanın 1961 yılında 1 Sayılı Kanunun görü- şülmesi sırasında ortaya çıkması, fakat Meclisin, halk oyunda doğan tepki so- nucu, yargıç ödeneklerinin birinci de- recede memur aylığına dahil edilmesi e. karar almış olmasıdır. O za- n Ekrem Alican. Ahmet Oğuz, Çoş- iin. Kırca, Suphi Baykam, Emin Pak- süt, Nurettin Ardıçoğlu. İlyas Seçkin, böyle bir tutumun Anayasaya aykırı olduğunu şiddetle savunmuşlar Meclis de bu yönde karar almaştı. Şimdi bu işi tekrar ortaya çıkarıp halletmek isteyen milletvekilleri, kar- şılarında en sert muhalif olarak Mec- lis Başkanı Fuat Sirmeni bulmuşlardır. Şirmen, böyle bir işlemin Anayasaya 'aykirı olduğu fikrinde ısrar etmekte, Dilekçe Komisyonu kararı Meclislerde kabul edilse bile, yetkisini kullanarak nu yapanlar işe bu engeli bertaraf et- mek için bir çare bulmuşlardır. Çok gizli tutulan bu esrarengiz çare, Ge Kanununa, Meclis itâ Amirliği yı sini Başkandan alıp Senato ve EN Hesapları İnceleme Komisyonlarının başkanlarına (o devredecek bir hüküm koydurtmaktır. Hesapları inceleme Ko misyonlarının başkan ve üyelerinin tu tumları da belli olduğuna göre karar- lı parlâmenterlerin önünde halk oyu- 6 nun şiddetli tepki, göstermesi ihtimali ile Anayasanın mânevi şahsiyetinden başka engel kalmamış görünmektedir. Radyo Temcit pilâvı (Kapaktaki o Donkişot) Haftanın başlarında Pazartesi gecesi saat 23'ü geçmişti. MP'nin irikıyım lideri Osman Bölükbaşı telefonun o- bür ucunda, o kendine has terkipli be- lagatı ile hâlâ anlatıyordu: "— Bu haftaki AKİS'i okudun mu? Baştanbaşa bana hücum ermişler. Ama ben de ne yaptım, biliyor musun?" bini yayınlaması gerekmez miydi? İri- kıyım lider bu defa Radyodan ve orada çalışanlardan yakınmağa başladı. Ga- zeteci artık iyiden iyiye sıkılmıştı. Kırk yılda bir evden kaçamak yapmış, Kızı- laydaki Gazeteciler oCemiyetinde ar- kadaşları ile bir - iki kadeh içip, laf- lamak istemişti. Ama yarım saatten beri Bölükbaşının bitmek bilmeyen ya kınmalarını dinliyordu, İrikıyım lider, her gece olduğu gibi, kendisini gene e- vinden aramış, bulamayınca, bu defa da lokantanın genel telefonuna çağırt mıştı. Radyo tiradı uzayınca gazeteci telefonu oyanındaki bir TRT'ci arka- daşına uzattı. Böylece, o Bölükbaşının Radyodan şikayetlerini TRT'ci dinli- yor gazeteci de ikide bir reseptöre u- TRT Haberler Merkezi çalışıyor "Bu tekzibimi neşredin!" telefondan, ulu bir cevap geldi: Bölükbaşının kulağına tek “kelimelik, uyku " "King-size" lider, bunun üzerine anlatmağa koyuldu: Efendim, hemen oturmuş, bir tekzip kaleme almış, baş- ta AKİS olmak üzere, bütün gazetele- re, bu arada TRT Haberler Dairesine de göndermişti. Bölükbaşı bir süre de 22 Şubat ge- cesi gösterdiği kahramanlıkları anlat- 1. Sonra telefondaki gazeteci ile dost luklarına değindi. Ama bu dostluğa rağ- men tekzip, gazetecinin çalıştığı gün- lükte yer almamıştı. Yoksa bu gazete de mi CHP'yi tutuyordu? Haydi gaze- teler bir yana ama tarafsız olması ge- reken Radyonun Bölükbaşının tekzi- zanarak sesleniyordu: vet, Beyefendi... Çok haklısı- nız Beyefendi... Bunu size nasıl yapar- lar Beyefendi?.." Sıkıntılı dakikalar bir anda. yerini, bu eğlenceli sahneye bırakmıştı. TRT'ci dinledi, gazeteci "evet" dedi, Bölükba- i da ferahlayıncaya kadar içini dök- Gürledi ama, yağamadı! Buğünlerde o Bölükbaşıya, en çok si- nirlendiği üç şeyin ne olduğu sorul sa. herhalde alınacak cevap şöyle ola- caktır: "— Radyo!. Radyo-!". Gene Radyo!” Gerçekten, Bölükbaşı birgün evin- deki salon radyosunu İsrail Evlerinde- ki katının kırmızı tuğlalarla süslü,bal AKİS, 12 MAYIS 1965