— İlk re zaman, erkenden kalkar ve dakikalarca sokaklarda dolaşır, evlerin m taşı delerek çıkan çiçeklerin nasıl bir a- gaçta yetiştiğini ogörmek isterdim" iyordu, Gençkız, bunların saksılarda ye- tişen çiçekler olduğunu artık biliyor- du ama, o zamana kadar saksıda ye- tişen çiçek hiç görmediği için, bunu kolay kolay anlıyamamıştı. Abadan ve arkadaşları, m araştırma sırasında bu gibi nıl- maz durumlarla karşılaşıyorlardı: “Gör güye dayanan bu tip bilgi eksiklikleri, bazen işçilerimizin oOiş hayatlarında da çok kritik şekilde kendisini göste- riyordu Meselâ, iki maden işçisinin, korkudan büyümüş gözlerle, kendile- rini maden ocaklarından dışarıya at- tıklarını görmüşlerdi. Bütün ömürle- rince dağda bayırda, açık havada ça- lışmış, çobanlık etmiş olan bu güçlü kuwvetli erkekler, yer altından o kor- kuyorlardı. . Maden ocağı (o çalışması hakkında hiçbir fikir sahibi oOolma- dan gelmiş ve anlaşmaları icabı bir yıl bu işi yapacaklarını öğrenince ru- hi çöküntüye uğramışlardı. Abadan işçilerin, yapacakları iş hakkında memlekette iken aydınlatıl- malarını, yaşıyacakları hayatı bilerek gelmelerini istiyordu. Meselâ İtalya bu sistemi uyguluyor, işçilerini "hazır- layıcı kurs" lardan geçirerek dışarı- ya gönderiyordu. Maden ocağı nedir bilmeyen bir işçiye hiç olmazsa buna ait dökümanter bir film göstermek, güçlükleri ona anlatmak ve onun ken di kendisini hazırlamasına (yardımcı olmak şarttır. Dilsiz kuşlar Gurbetteki dilsiz kuşların memleket- te aydınlatılmaları nasıl (o şartsa, orada yardımcı elemanlar tarafından yönetilmeleri de şarttır. o Avrupada son yıllarda meydana gelen büyük ge- lişme hayat standardını yükselttiği gibi, bazı işlerin yabancılara yaptırıl- ması gibi bir duruma da yol açmıştır. Abadan bunu bir nevi "isteğe daya- nan sömürgecilik" olarak nitelemek- tedir. Gerçi herhangi bir zorlama ha- reketi bahis konusu değildir, işsizlik- ten bunalmış olan birçok insanlar ken di istekleriyle yabancı memleketlere gitmekte ve orada aradıkları ücretler- le iş bulabilmektedirler. Fakat bun- ların yaptıkları iş genel olarak isten- miyen işlerdir. Tabii bu, kendilerine herhangi bir kalifikasyon kazandır - mamaktadır. Çıplak elle yapılan bu basit ve istenmiyen işler, çalışanlara hiçbir ek bilgi vermemekte ve gele- AKİS, 15 OCAK 1965 cek için onlara herhangi bir garanti sağlıyamamaktadır. Gerçi (o milletler- arası sendikalar vardır ve bu ileri memleketlerde, yabancı ve yerli işçi- lerin hakları kâğıt üzerinde birdir a- ma, bunun kocaman bir şartı vardır ki bu da, hakların bilinmesi ve kul- lanılmasıdır. Dil bilmeyen, okumadan ve anlamadan imza eden, bankaya para yatırmanın önemini kavramamış olan veya bunu beceremiyen, hakları- nın nereye kadar uzandığını edemiyen, çocuk zammından, çeşitli si- gortalardan habersiz ve yeniliğe kar- şı şüpheci olan işçilerimize kim yar- dım edecektir? Batı Almanyada 300 bin işçisi olan İtalya bu derdi, bir de işçi elçiliği kurarak halletmiştir. Bu el- çiliğin 280 memuru ve ayrıca şubeleri vardır. İspanya aynı amaçla Batı Al- manyada 75 tane kültür ocağı açmış- tır ve işçilerine hem yardım etmekte, hem de onları kötü veya kendi görüş- lerine aykırı etkilerden kurtarmak i- çin çalışmaktadır. Yunanistanın 70 ile 80 memuru, işçilerin problemleri, in- tibakları, oradaki durumları ile ilgili- dirler, Türkiyenin ise 105 bin işçiye mukabil bu işçilerin dertleri ile uğ- raşan ancak üç memuru vardır! Gerçi yeni kadrolar açmak güç ve maliyet itibariyle pahalıya mal olan birşeydir ama bu işçilerin potansiyel tasarrufu yılda 40 ile 42 milyon lira olarak he- saplanmıştır. Paranın memlekete gir- mesi, sosyal yönden getireceği (| fay- dalar hesaplanacak olursa, dış mem- leketlerdeki işçilere yardım amacı ile yapılacak olan yatırımların ziyan ol- mıyacağı kolaylıkla anlaşılır. Türk iş- gir- kanu- nun daha iyi kullanılması, işçinin ka- raborsacının çemberinden okurtulma- sı, aydınlatılması ile yakından | ilgili- SOSYAL HAYAT dir. Yıkık aileler Anlaşmalara göre, işçiler eşlerini be- raber (o götürememektedirler o Bu ise bir takım sosyal problemlerin dog- masına sebep olmaktadır. Aylarca tek satır mektup veya para alamıyan aile- ler vardır. İşçiler, büyük şehirlere ya- kın da olsa peyk şehirlerde, kolektif edalarda yaşamakta, iş yerlerinin ver- diği yemekleri yemiyerek kendi baş- larına, çok ilkel ve yetersiz (o şekilde beslenmektedirler. Yaptıkları çok ba- sit iş kendilerini tatmin etmemekte ve bunu bazen, alkol alarak telâfiye çalışmakta, ağır bir çalışma hayatı ya- nında uykusuzluk ve gıdasızlıkla baş- başa kalmaktadırlar. Gerçi diğer mem leketlerden gelen işçiler ve yerli işçi- ler de aynı şekilde istenmiyen işlerde çalışmaktadırlar ama, birçok omem- leketler, anlaşmaların daha o başın- dan itibaren, âile esasını, miş ve işçiler dış memleketlere eşle- riyle beraber gitmişlerdir. Yerli işçi- terin ise, en ll bir işi yaptık- tan sonra, boş zamanlarını en iyi bir şekilde doldurzcak « eğitime sahip o ol- dukları muhakkaktır. İşçilerin yemek problemini de halletmeye çalışmak şarttır. Çünkü birçok işçiler, din et- kisiyle, domuz etini ve orada kesilen etleri oOyememektedirler. o Almanyada işçilerin eşleri için aldıkları bir mik- tar ücret vardır ki, buna işçiler ken- dileri tasarruf edemezler. Bu doğ dan doğruya eşlerinin hakkıdır. Bu paranın, kocaları ile beraber gitme- yen kadınlara doğrudan doğruya gön- derilmesi sağlanırsa, hem ailenin ko- runması, hem de döviz tasarrufu yö- nünden faydalı olacaktır. Üniversiteli Kadınlar Derneği ku- rucularından olan Doçent Dr. Nermin Abadan, dış memlekete giden işçile- rin kişisel ve ailevi problemleri oOüze- rinde araştırmaya dayanan Oo konuş- masını rakamlar vererek bitirdi. Av- rupa Birliği içinde, memleketimizin bu yeni akımdan uzak kalması, işçisini zorla memleket hudutları içinde tut- ması elbette ki mümkün değildir a- ma, onu bir miktar hazırlıyarak gön- dermek, onu gittiği yerde, batılı ça- lışma, sendikacılık, sosyal hayat, boş zamanı değerlendirme O açılarından yetiştirip yönetmek, onun mümkün mertebe kalifiye işçi niteliğini ka- hazırlamak ve lehinde lardan faydalanmasını birleri almak da şarttır sağlayacak ted kabul ettir-