bu ülkeleri Batı blokunun lideri duru- munda olan Amerikadan uzaklaştır- maktadır. Ancak, bütün iddialara rağ- men, Bağımsız blok oRusyayı da pek tutmamaktadır, zira koyu renkli he- men her liderin zihninde "Acaba yağ- murdan kaçarken doluya yakalanır mı yun?" istifhamı çöreklenmiş o bulun- maktadır. O halde, Bağımsız blokun sempatisini kazanmak isteyen bir dev- letin, bu bloka mensup ülkelere gönde- receği iyiniyet elçilerinin, o herşeyden önce, bu ülkelerin problemlerini yakın dan bilmesi gerekir. (Oysa, sayıları yirmiyi bulan iyiniyet elçilerimizin, doğrusu aranırsa, en az bildikleri konu budur. Başbakan Yardımcısı oOKemal Satırın başkanlığında yapılan bir bri- fingde bunlara, gidecekleri ülkelerle il- gili kısa broşürler verilmiştir. İyiniyet elçilerimizin, Bağımsız blokla ilgili bü- tün bilgileri bundan ibarettir! Aslında meseleye bir başka açıdan bakıldığı takdirde, sadece öğretici ola- rak Dışişleri Bakanlığının da, Kemal Satırın da yapacakları pek fazla birşey yoktur. Zira seçilmiş bulunan iyiniyet heyetlerinin, herşeyden önce, gidecek- leri bölgeler hakkında geniş bilgisi o- toplantılarda bunlara sadece birkaç ek bilgi ile gerekli tanıtma dokümanı ve- rilir, Hükümetin politikası kalın çiz- leriyle izah edilerek, iyiniyet elçi- lerinden, bilgilerini, sempatilerini, te- sir güçlerini bu politikaya paralel ola- rak kullanmaları istenir. Yoksa, bir- kaç gün içinde beyinlere, 77 genç dev- letin yıllarca sürmüş bağımsızlık mü- cadelesinin detaylarını, karşıkarşıya bulundukları problemleri zerketmenin imkânsızlığı açıktır. Ancak bunu bilen de, brifingi yapan da, iyiniyet elçileri- ni seçen de aynı şahıslar olunca, me- sele çok bilinmiyenli bir garip denklem halini almaktadır. Zira mademki bir kimseye yılların oformasyonunu bir- kaç günde vermek imkânsızdır, o hal- de neden, heyetler bu formasyona sa- hip kimselerden derlenmemiştir? Bir Ertuğrul Akçanın -Akça koyu bir Fe- O ve meşin yuvarlaktan iyi anlar-, bir Oğuz Oranın; bir Erol Akça lın, ii hareketlerini sözle veya yazıyla destekler mahiyette hangi hare ketleri görülmüştür? Bunların bu ko- nuda derinliğine bir bilgileri var mı- dır? Bunlar geçekten münakaşa konu- sudur. Siyasi bağımsızlığın yanısıra ik- tisadi bağımsızlığa da kavuşmak iste- yen bu ülkelerin liderlerine bizim Nuh Nebiden kalma kafalı, akıl yaşları mahdut politikacıların neler söylıyebi- leceklerini düşünmek bile hayli eğlen- celidir. Gerçi Turhan Feyrioğlu. İsmail Rüş tü Aksal, Nadir Nadi, Nejat Eczacıba- Toprak Ağaları Bir cinayet Türkiyedeki toprak ağalığı meselesini en canlı şekilde umumi efkârın ve bilhassa orta sınıfın gözleri önüne çıkarmıştır. D.P.'nin eski ve tipik milletvekillerinden Faruk Çölün yaşadığı hayat, en azından deh- şet vericidir. Bu hayat hakkında çok bilgi açıklanmıştır: e Milyonlarca lira değerinde toprak, yılda milyon liralık gelir, gayrımeşru bir çocuk ordusu, günde beşbin liralık keyif masrafı, parayla satın alınmış genç kızlar, .ka- dınlar, bunların bir kısmıyla "ahlâk dışı münasebet", diğerleriyle açık cinsi temas, bir kaç garsoniyer, kadın tellâlları, çocuk aldırma vakaları, kiralık katiller, gazinolarda, barlarda kızlarını da beraber Be evli kadınlarla cümbüşler.. Açıklanmayan bir tek nokta vardır: Faruk Çölün son yıl içinde öde- diği verginin miktarı! İlgili daireler bu miktarı açıklarlarsa meseleye dört başı mâmur bir şekilde bakmak ve üzerinde düşünmek imkânı belirecektir. Şimdiden bilinen, Türkiyede vergisini ödeyen bir kimsenin, hattâ bir zen- ginin, bir milyonerin bu hayatı yaşamasına imkân bulunmadığıdır. Bir hususu ifade etmek lâzımdır: Türkiyede vergisini gereğince ödeyen herkesin hayatı kendisine aittir. Bu hayatta bir suç varsa, o bir zabıta vakası teşkil eder. Faruk Çöl bu çeşidinden bir günahkâr hayatin cezasını ödemişe benzemektedir. Ama Faruk Çöl yaşadığı hayatı vergi ödemeden kazandığı için e mesele bir sosyal mesele olarak toplumun malı bulunmak g Nitekim özi in Faruk Çölün, toprak reformunu istemeyen gruptan olduğunu keşfet- mek için fazla zekâya lüzum yoktur. kımın arkasında yer almış- tır. A.P. bu takımın arkasındaki yeri muhafaza etmektedir. Toprak refor- munun yok "tarım reformu", nere edilmesine çalışan bu siyasi grup olduğu gibi, hatırlardadır, tarım vergisine bayrak açmış olanlar da aynı zümrenin temsilcileri olmuştur. Bugün, kendileri için büyük talihsizlik, hem siyasi etiket, hem de ya- şadığı hayât itibariyle toprak ağalarının bir prototipi, bütün rezaletleriyle halkın önünde çırılçıplak kalmıştır. Faruk Çölün son yıl içinde ödediği vergi âçiklandığnda manzara daha acıklı ve ibret verici hal alacaktır. Bu- na hiç bir "özel teşebbüscülük” perdesi altında örtmek imkânı kalmamış- tır. A.P. özel teşebbüs adı altında Faruk Çöllerin savunucusudur. nkü D.P. buydu, bugünkü A.P. budur. Eğer bu, güzlerin açılmasına yararsa Faruk Çöl mezarında bir nebze rahat edecektir. şı gibi bazı değerler, seçildikleri halde kendilerine yapılan teklifleri reddet- mişlerdir ama, bu reddedişin sebepleri üzerinde durmak ve bir memleketin bütün kuvvetlerini seferber edecek güç ve nitelikten mahrum kimseleri de yermek gerekir. (Meslekleri itibariyle, bir ölçüde de olsa, dünya politikasını izleme durumunda olan iki gazeteci ise kelimenin tam anlamıyla o"alâkasız" ekiplere verilmişlerdir. Meselâ Nilüfer Yalçın yıllarca İngilterede bulunmuş- tur, iyi ingilizce bilir, anglo - sakson- ları yakından tanır. Bu bakımdan onun etkili olabileceği bölge Afrikadır. Di- ger gazeteci Şemsi Kuseyni ise arap â- lemi ile münasebeti olan bir kimsedir arapça bilir. Bu itibarla, Orta Doğu ülkelerine giden heyete yer alması ak- la en uygun gelen düzenleme şeklidir. Oysa Yalçın. Orta Doğu heyetine, Ku- seyri ise Batı Afrikaya gidecek, heyete verilmişlerdir! Gerçi Kuseyrmto, baza yazıları sebebiyle Birleşik Arap Cum- huriyeti ve dolayısiyle arap âleminde "persona non grata" kabul edildiği ve unun, münasip bir dille türk hariciye sine bildirildiği (oileri (o sürülmektedir ama bu, hiçbir zaman "madem ki adı- nı açıkladık, o halde, mutlaka bir yere göndermeli" zihniyetiyle (o Kuseyrinin, oralarda geçer akçe olan dile ancak bir ortaokul ikinci sınıf öğrencisi ka- dar vakıf olduğu Batı Afrika ülkeleri- ne gönderilmesini gerektirmez. Hele, bir ikinci çam daha devirerek, Ku- seyriden boşalan yerin Nilüfer Yal- çın ile doldurulmasını, asla!.. Şimdi başkentte, b rm çevre- lerde revaçta olan espri şudu "— Nilüfer Yalçın meni sigara içer, alkol de alır ve kısa kollu elbise giyer. Ramazan ayında arap a- leminde böyle bir iyiniyet elçisi nasıl