torikoda yapıldı. Bu tehlikeli, sonucu belli olmıyan bir deneme idi. Buna rağmen, çocuk doğurmaktan ve çocuk düşürmekten bıkmış olan yüzlerce ka- dın, İlk deneylerde âdeta kobaylık yap- mağa talip oldular. İlk deneyler olduk ça başarıyla sonuçlandı. o Hapların yan etkileri azdı. Yeni o araştırmalar bunların da bertaraf edilmesini Bağlı- yacaktı. İşte bu deneyler, o ekonomist- lerin ellerinde tuttukları bir teo- rinin pratik sahaya geçişini ve toplu- mu hedef tutan bir meselenin kişinin doğrudan doğruya kendi meselesi ol- masını sağladı ve bu yönden güç ka- zandı. lık Bakanlığına sundu. Bu sırada Dr. Nusret Fişek de, Hıfzıssıhha Enstitü- sünde "Köylerde ana ve çocuk ölümle ri" konusunda bir araştırma yaptır- makta idi. 1960 yılında Sağlık Bakan- lığı Müsteşarı olan Dr. Fişek, 1953 de Bakanlığa verilen ve - Türkiyede âdet olduğu üzre - birçok ilini rapor gibi ra- fa kaldırılmış bulunan raporla bu ra- poru karşılaştırdı, Türkiyenin önemli bir sağlık dâvasına oOparmak basmak imkânına kavuştu. Dr. Fişekin talihliliği, Devlet Plân- lama Dairesinin de aynı meseleye baş ka bir yönden, nüfus plânlaması yö- nünden eğilmiş olmasıdır. Şinasi Orel de tıpkı Dr. Fişek gibi bu dâvaya ina- Sağlık Bakanı Demir odasında Suyun o başındaki adam Türkiyede durum Türkiyede mesele, ilkönce sağlık yö- nünden ele alındı. Birçok kadın do- gum hekimi Sağlık Bakanlığına baş- vurdu ve kriminel düşüklerin çokluğun dan bahisle. Bakanlığın ana-çocuk sağlığı yönünden tedbir almasını ve ge- beliği önleyici tedbirlerin serbest bıra- kılmasını sağlamasını istedi. İşte bu- nun üzerinedir ki. Sağlık (Bakanlığı 1958 yılında, işin öncülüğünü yapan An kara Doğumevi Başhekimi Zekâi Ta- hir Burak, Naşit Erez, Ali Esat Birol ve Muzaffer Esattan müteşekkil bir komisyon kurdu. Komisyon, gebeliği önleyici tedbirlerle ilgili yasakların kal dırılmasını isteyen ilmi raporunu Sağ- AKİS, IS ARALIK 1964 nıyordu. Raftaki rapor ile Devlet Plân laması uzmanlarının raporları elele verecek ve Türkiyenin nüfus politikası- nın önemli bir kısmını meydana getire- cekti. Mesele ekonomik yönden gerçekten küçümsenecek durumda değildir. Geliş me halindeki memleketimizde hızlı nü fus artışı, nüfus obaşına düşen milli gelirin artış hızını yavaşlatmakta, bu nüfusun yüzde 3 oranında artması Plânda öngörülen yüzde 7'lik milli gelir artışından nüfus başına düşen payı yüzde 4'e indirmektedir. 1927 yılında 13 milyon olan nüfusumuz, 1950 de binde 17 artış göstermiş, 1950'den sonra bin- de 28 artmıştır ve bugün 30 milyona YURTTA OLUP BİTENLER yaklaşmış durumdadır. Avrupada, Ar- navutluktan sonra nüfusu en fazla ar- tan memleket Türlüyedir. Türkiyedeki nüfus artışı binde 42, Yunanistandaki ise binde 17'dir. Nüfus artışının bir et- kisi de işgücü aramın fazla olması ve işgücü arzı ile yaratılan istihdam ara- sında büyük bir farkın doğması şek- linde kendini göstermektedir. Bu ise tarımda gizli işsizlik ve tarım dışı sek- törlerde açık işsizlik şeklinde ortaya çık maktadır. Tarımdaki işsizlik ve topra- ğın insanları doyuramaması sonucunda büyük şehirlere akın başlamakta bu da sosyal - ekonomik büyük meseleler ya ratmaktadır. Devlet Plânlama Dairesinin nüfus plânlaması ile Sağlık Bakanlığının aile plânlaması böylece 1960 dan itibaren Türkiyede ciddi bir mesele olarak ele alındı. Birinci Koalisyon Hükümeti bu nun bir ekonomik, sosyal ve tıbbi z0- runluk olduğunu kabul etti, İkinci Ko- istemiyenlere rehberlik etmesini onayladı. Fakat me- seleye dört elle sarılan ve yürüten, C.H.P. kabinesinin hamleci Bakanı Dr. Kemal Demir oldu. İstiyene istediği kadar çocuk Nüfus Plânlaması oOKanununun T.B. M.M. ne getirildiği gün Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Dr. Demir, bir AKİS muhabirine Bakanlığın görüşür nü > şekilde açıkladı: . Amaç herşeyden önce, isteyen silsyE, istediği zaman, istediği kadar çocuk sahibi olabilme imkânım sağla- maktır." Gerçi nüfus plânlamasının çok ö- nemli bir ekonomik yönü vardı ama. Bakanlık, tabiatile daha 500 bin anne, yetiştirip bakma imkânı na sahip olmadığı için, istemediği ço- cuğunu gayrifenni ve gayrimeşru ted- birlere başvurarak düşürmekte, bu ka- dınların 10 bini ölmekte ve büyük bir çoğunluğu da kısır kalmaktadır. Ailelerin, özellikle fakir bölgelerde bakabileceklerinden fazla çocuk sahibi olmaları sonucu her yeni doğan 1000 çocuktan 166'sı I yaşından sonra ölmek te ve ölümlerin yüzde 80'ini 4 yaşına kadarki çocuk ölümleri teşkil etmek- tedir. Böylece kendi kaderlerine ter- kedilen yavrular ya ölmekte, ya da devletin himayesine sığınmaktadırlar. Bugün Türkiyede himayeye muhtaç 40 bin çocuğun bulunduğu bilinmektedir. Herşeyden önce odâvasına kendisi inanmış olan Dr. Kemal Demir, bu ko nuda geniş araştırmalar yaptırtmıştır. T.BM.M. kürsüsüne çok kalabalık bir 17