HAFTANIN İÇİNDEN Oyunun böylesine can kurban Türkiyede hiç kimse, türk halkının şöyle iki kampa ay- rılmasının aleyhinde değildir: Bir yanda, liberal eko- nominin memleketi kalkındıracak sistem olduğuna inanan ve iktidarda bulunduğu zaman bunu yürütecek A.P.'nin saflarında olanlar, diğer tarafta, bizim memleketimiz gibi bir memlekette çeşitli sahalarda mutlaka o devletçiliğin tatbik edilmesi gerektiğini esas tutan C.H.P.'ye bel bağla- yanlar. Bu iki esas görüşün iki ucunda iki aşırı gruplaş- manın varlığının bile toplum için fazla bir zararı yoktur. A.P.'nin sağında müfrit muhafazakâr, teokrat, hattâ yo- baz bir zümre çırpınıp durabilir. C.H.P.'nin solunda aşırı, solcu, mahalle bakkalından başka her türlü ticaretin dev- letleştirilmesine taraftar, hattâ ültra sosyalist bir toplu- luk açık yahut kapalı gayret sarfedebilir. Nihayet toplum daima dikkatli ve ihtiyatlı davranır, tabiatları itibariyle demokratik bir rejimin karşısında olan bu cereyanların memleketle hâkim kılınmasını önleyebilir. Demokrasilerde halkın bu çeşit kamplara ayrılmasın- dan daha tabii bir şey yoktur ve "Partiler Oyunu" demek, zaten bu kampların siyasi teşkilâtlanmasını toplum ha- yatının temeli addetmektir, Süleyman Demirlin, sakin ve basiretin hâkim kaldığı bir Büyük Kongrenin sonucunda A.P.'nin Genel Başkan- lığına seçilmesiyle bu parti liberal ekonominin şampiyonu bir siyasi teşekkül hüviyetini tamamlamıştır. Demirci gibi bir aday belirince hemen görülmüştür ki tıpkı Amerika - daki Cumhuriyetçi Parti gibi A.P.'nin de yakın bağları Türkiyedeki büyük iş çevreleri, zengin basın, devlet mü- dahalesinden âzâde ticaret hayatı taraftarları ve iman ile paranın kimde bulunduğu bilinmez" prensibinin sâlik- leri iledir. Sosyal balomdan ise A.P. daha ifratçı sosyalist fikirlere karşı daha kapalı, milliyetçilik telâkkisi daha katı, daha muhafazakâr har manzara göstermektedir. C.H.P.'ye gelince o bir "Düşünürler Çemberi"ne değil de "Her şeyi o düşünür" bir lideri olduğu için maalesef daha ziyade kâğıt üstünde memleketin aydınları, genç kuşaklar, işçi çevreleri, Üniversite, ilerici basın ile yakın teması bu- lunan, ölçülü devletçi bir siyasi teşekküldür. Sosyal bakım- dan C.H.P. devrimlerin muhafazasıyla yetinmeyip bun- ların Heri doğru götürülmesinin, çağdaş fikirlerin türk top- lumuna açılmasının, bir takım barajların kaldırılmasının, eski ve peşin hükümlerin gündelik hayatta uygulanma- masının, geçmişin tozlu raflarında saklanmasının taraf- tandır. Böyle iki kampın birbiriyle mücadelesi (o Türkiyede "Partiler Oyunu"nun temelini teşkil ederse bundan mem- leket sadece kazanır. İktidar ve Muhalefet Tahtırevallisi başarıyla işler. Bu çeşit bir şans Türkiye için 1950'de acıtmıştır. Tahtırevallinin İktidar ucu Muhalefet olmuş, Muhalefet ucu İktidara yükselmiş ve ameliye sükünet için de cereyan etmiştir. Bilhassa 1954'ten itibaren bir "sabık olmama kompleksinin sistemi nasıl dejenere ettiği, mera leketi nerelerden geçirdiği ve hangi sonuçla bittiği bugün herkesin hafızasındadır. İktidar gene bir acıkgözlülükle, başka türlü olup başka türlü görünerek kapılırsa, "herkes AKİS, 4 ARALIK 1964 Metin TOKER enayi, bir ben akıllıyım" denilirse, köprü seçilinceye kadar ayıya dayı demek felsefesi aklıevvellik sayılırsa, "Partiler Oyunu" esasta başka -ve tehlikeli- temeller üzerinde oy- nanmaya kalkışılırsa aynı sonucun tekrar alınacağından hiç kimsenin şüphesi bulunmamalıdır. İşin bu tarafıdır ki A.P.'nin dış görünüş itibariyle sa- kin ve basiretli geçen Büyük Kongresini, ilgili olduğa çev- relerin yarattıkları hava neticesinde âdeta "Milli Demok- rasi Bayramı" gibi kutlanan Süleyman Demirelin Genel Başkanlığını o ölçüsüz iyimserlikle (karşılamayı imkânsız kılmaktadır. Aynı insanlar tarafından bir Bilgiçin değil de bir Demirelin partinin başına getirilmesi eğer bu in- sanlar bir gerçeği görmüşler, bir anda değişmişler, mak- bul olmayan hedeflerini bırakmışlarsa mâna ifade eder. Yoksa, kendi gerçeklerini ve makbul olmayan hedeflerini Bilgiçin pek ayan - beyan belli ettiği, buna mukabil De- mirelin bunları daha başarıyla örteceği, idareyi ele geçi- rinceye kadar bu kamuflaja mutlaka ihtiyaç bulunduğu hesaplanmışsa kimse uzun müddet kandırılmış halde tu- tulamayacaktır. Zira Süleyman Demirelin başkanlığındaki A.P.'yi hemen bugün bir takım testler beklemektedir. Partinin, rejimimizin vazgeçilmez bir temel taşı duru- mundaki Siyasi Partiler Kanunu konusunda alacağı karar, partili milletvekillerinin Sunayın Mektubuna lüzum yarat- mış olan meslekdaşlarının dokunulmazlıkları konusundaki tutumları bu testlerin başlıcalarını teşkil edecektir. De- mireli Genel Başkan seçen kimselerin onun yanına iş ar- kadaşı diye Melâhat Gedikleri, Cevat Önderleri, ziyadesiyle şöhretli Ali Bozdoğanoğluları A.P.'nin ne yardan, ne serden geçmek niyetinin işaretidir. Bu ne A.P.'ye. ne Demirele, ne de rejime bir şey kazan- dıracaktır. "Milli Demokrasi Bayramı" ise hiç uzun ömürlü olmayacaktır. Her şey göstermektedir ki Süleyman Demirel bu çap- raşık duruma çözmek için insanüstü meharetten ziyade Büyük İskenderin kılıcına muhtaçtır. A.P. ya Demirelin, ya Bilgiçin, şahıslarından ziyade şartların sonuca bugün temsil ettikleri zihniyetin partisi olmak Zzorunluğunda- dır. Bu, A.P. için bir seçim yapmak mecburiyetini ortaya koymaktadır. Demireli Genel Başkan, Bilgiçi Genel Baş- kan Yardımcılığı mevkilerine oturtmak bir hal çaresi ol- maktan çok uzaktır. A.P.'nin, kendisine iktidar için yeşil ışık vermesi elzem sağlam kuvvetlerin güvenini kapanma- sı ancak açık vaziyet almasıyla kaabildir. Bunun dışında bir kurnazlık imkânı olmadığı A.P. ve yeni idareci takımı tarafından çabuk görülecektir. O zaman "Ya bu deveyi gütmek, ya bu diyardan git- mek" şıkları iş adamı Süleyman Demirelin karşısında be- lirecektir ve iş adamı Süleyman Demirel bir kumarın Baş- bakanı olmaktansa iş adamı kalmayı tercih edip bir defa daha A.P. Genel Merkezinin vestiyerindeki şapkasını ala- cak ve gene açık havaya çıkacaktır. Zira, doğrusu isteniliyorsa, A.P.'ve bir deveci arandığı takdirde bunun iyisi bir Süleyman Demirel değil, meselâ bir Kadri Eroğandır.