KİTAPLAR ACI SU (Teoman Karahun'un şiirleri — Var- lık Yayınları. Yeni — Türk Şiiri: 24 Varlık Yayınları 421 — İstanbul Ekin Basımevi, Nisan 1956, 80 safta, 1 Lira). T üç beş yıldır bı sa Ankarada yayınlanan çeşitli sanat dergilerinde şiirlerini o0- kuduğumuz pek genç bir sanatçı. İyi bir şair mi? Doğrusu şimdiden böyle bir hükme varmak zor. Elimizde bu hususta kesin bir hükme varacak ka- dar çok şiiri de yok. Gerçi Varlık Ya- yınları arasında çıkan "Acı Su" adlı kitabı 43 şiirini önümüze koyuyorsa da gerek bu kitaptaki şurler gerekse, kitabına alınmamış dergılerde dağı- nık kalmış şiirler bizc mek için yeter değil, olsa olsa belkı çağdaşları arasında bir mukayese im kânı verebilir. Kitabı yukardan aşagı dıkkatlı bir gözle okuduğumuz za- an Karahun'un şiirlerinde çağdaşla- rına göre daha üstün bir yön, bulmak mümkün oluyor. Karahun'un hemen bütün şiirlerinde açıkça belli olan bir gayret var. Taklitler, tekrardan kur- tulmak istiyor. Kişiliğini bulmağa uğ- raşıyor. Ama daha soylıyeceklermı tam olarak söyliyememiş. dili de yer yer puruzlenıyor. Ne demek ıstedığı anlaşılamıyor ba- ZI mısralaı'da. Meselâ "Acı Su" nun ilk şiiri "Savrun" d kir, mahzun çocuklar sahlar gibi yutuyordu." bu benzetmeleri o kadar çok, o kadar sık kullanıyor ki, insan zaman zaman İllallah diyor. Sonra beylik laflara da çok yer veriyor Teoman Karahun. Örnek mi istersiniz, şiirlerin yarısı örnek diye gösterilebilir. Ama biz birkaç mısra ile yetinelim "Korkunç zirvelerinde yalnızlığın..... Ey isli lâmbalar gibi üryan.... Ay ışığını doktu ustumuze kaa Sen memleketim çile Fakırlıgınde bulduk saadetı — Guzel ... Bu hançer yüreğimi bu- lacak — Belkı seni düşünürken ole- ceğim... Sen fakirin, umut kapısı Sonra Karahun zaman zama buyuk lâflar etmek hastalığına da kapılı- yor “"“Bu heykel Michelangelo'nun bu heykel — Kahraman ellerinin e- serı — Erkekçe yonttuğun, korku- uz — Cihana bakıyor gözleri." Niye bu iri laflar? Maamafih bütün bunlara rağ- men Teoman Karahun'un şiirleri tüm olarak durgun edebiyatımızda bir ü- mit uyandırabilecek çapta. Edebiya- tımızın yarını için iyi bir şaır yetişi- yor diye düşünmek pek yersiz değil. Mesela Tohum adlı şiir buna örnek olabilir İMLA KILAVUZU (Dördüncü Baskı) (Türk Dil Kurumu yayınları B. I. 6. Ankara Türk Tarih Kurumu Ba- sınevi, 1956, 232 sayfa, 2 lira). 26 T ürk dilinin yıllar yılıdır halledile- miyen meselelerinden birisi hiç şüphe yok ki imlâ kuralları mesele- sidir. İmlâ. bir dilin bel kemiğidir ve doğrusunu soyle ek gerekirse bu gün kullandığımız, konuştuğumuz, yazdığımız dil, henüz belkemiği te- şekkül etmemış bir cenine benzemek- tedir. Bizim dilimiz, işlendiği, üs- tünde durulduğu takdirde dünya- nın en zengin dillerinden birisi olma- ğa namzettir. Ama, tarih ve toplum bu dili elinden tutup öyle yerlere so- kup çıkarmış ki, dil âdeta arap saçı- na Denecek ki, bu arada 1şlenmemış mi? İşlenmiş, ışlenmış ama, O ar saçı haliyle işlenmiş. Ârı bir dil bır milletin dili olarak işlenmemiş. Böy- lelikle Türk dili Orta Asyadan kopup Teoman Karahun Bir şair yetişiyor gelen şeklinden ap ayrı yeni bir ma- ya kazanmış, ortaya Osmanlıca de- nen bir garibe çıkmış. Osmanlıca, kelimeleri bakımın- dan Turkçeden çok arapça ve farsça- . Bu arada Italyan- başka ler- den de kelime kapmış bir dildir. Dik dursun diye belkemiği yerine içine sokulan deynekse bıraz yaşlılarımı- zın hatırlıyacakları "sarf ve nahiv" urallarıdır. Bunlar o kadar katılaş— mış kurallardı ki, tarihimizde T: mat diye adlandırılan devreden bıraz önce dilde arılaşma gayretleri başla- dığında kıyametler kopmuştu. Edebi yat tarihleri ile ilgisi olanlar hep ha- tırlarlar. Devrinin Şair-i Azamı diye adlandırılan Abdülhak Haâmit Tar- han, Cenap Sahabettin, Tevfik Fik- ret bu dilin kurallarım biraz zorla- yınca "sarf ve nahiv" değneğine sı- kıca sarılmış olanlar ne - gürültüler etmişlerdi. Bırakın bunları da bu gün Osmanlıcanın öbür kelimelerinden hiç de ayırd edemedığımız Ziya Gök- alp'ın uydurduğu "mefkure" Iime- sının yarattıgı şamatayı bir hatırla- Sonra birden ortaya Atatürk çı- kıyor. Padişahlık, saltanat, hilâfet, mecelle ile beraber Osmanlıca da ta temellerinden yıkılıyor. Arap harf- leri gidiyor. 3.11.1928 tarih ve 1353 sayılı kanunla lâtin harfleri kabul e- diliyor. Osmanlıca çökmüş, arap harfleri gitmiştir ama geriye kalan Türkçe- nin kuralları ne olacak? Kelimelerle beraber Orta Asya Turklennın kurallarına mı dönülec. yıldır surup gıde dava bu Dilin ilk zamanlarındaki imlâ ku- allarına mı dönülsün yoksa dili ve alfabesı yıkıldığı halde "sarf ve na- hiv" kuralları mı yerinde kalsın? Yıl- lardır iki tezi savunanlar da var. A- ma bu arada dil bırakıldığı yerde durmuyor ki. O da kendine göre bir yol tutturmuş gidiyor. Gerçi bu gidiş başı boş bir gidiş, rastgele bir gidiş ama gene de arada kendi kendine bir ımla doğuyor Çelımsız bucur ve çoğu zaman yetersiz İşte şimdi elimizde dorduncu bas- kısı bulunan Türk Dil Kurumunun İmlâ Kılavuzu ilk baskısından bu na çekimser de olsa, çeşitli tezlerı savunanların etkisi altında da kalsa bu yeni yola sönük bir ışık tutuyor. 282 sayfalık 30.000 küsur kelime- nin yazılışını gösteren kılavuzun başı- sayfalık bir ek konmuş. Bura- da da imlânın belli başlı kuralları sı- ralanıyor. Yetersiz ve boşluğu dol- durmayan kurallar. Ama, gene de ö- nemli. İşte imlâ kuralları başlıklı kısmın esaslar başlıklı birinci bölümünden birinci kaide: "Türkçenin imlâsında esas, dilin her sesini bir harf ile yaz- maktır. Bu esasa göre yapılmış olan Türk alfabesi genel kültür Türkçe- siyle konuşmada kullanılan — bütün sesleri birer harf ile göstermektedir." İkinci madde genel kültür Türkçesi- ni tanımlıyor. Üçüncü madde eklerde sesleri kendi harfleriyle yazma zaru- retini söylüyor. Dördüncü madde ise kural dışı kelimelerin durumunu a- çıklıyor. dan sonra sesler ve harfler, sesli ve sessiz harfler, büyük harfle- rin kullanılışı, heceler, ses benzeş- meleri, ekler, sesli benzeşme, sessiz benzeşme, ayrı ve bitişik yazılan ek- ler, bıleşık kelımeler özel adların ya- zılışı, özel imlâ arı, eski metin- lerin yazılış ozellıklerı, noktalama i- şaretleri teker teker sayılıp dökülü- yor. İmlâ Kılavuzunun önsözünde de belirtildiği gibi "imlâ — kılavuzunun yenıden duzenlenmesı gerekiyorsa da" bu kitap bunun üstü urm yor ve şımdılık kaydıyle alelusul bıı' takım kaideler vaz ediyor. Ne ka- dar yetersiz olursa olsun Türkçeyi doğruya en yakın tarzda yazmamı- zı sağlıyacak olan bu kitabın el al- tında bulundurulmasında fayda var- dır. AKİS, 26 MAYIS 1956